Toplumları ayakta tutan, yaşayan ve yaşatan yegâne kaynak, toplumların şeriatlarıdır. Bu şeriatlar din kökenli de olabilir, seküler, dindışı kökenli de. Hukuk sistemi, toplumların şeriatının ete kemiğe büründürülmüş ince elenerek sık dokunarak geliştirilmiş, tarihî tecrübeyle adım adım inşa edilmiş işleyiş mekanizmasıdır.
Hukuk, toplumun ruhunu, değerlerini ve geçmişten geleceğe çileyle biriktirdiği, hem karakterini hem de kaderini şekillendiren varolma iradesini eksene alarak varolur ve anlam kazanır. Toplumun ruhu, değerleri ve tarihî tecrübesi ile irtibatı olmayan bir hukuk sistemi, hem o topluma hiçbir şey kazandırmaz hem de daha da kötüsü o toplumun altını oymaktan başka bir işe yaramaz.
Özetle, bir toplumun hukuk sistemi, o toplumun şeriatı’dır: O toplumu vareden ruh, değerler manzumesi ve ilkeler bütünü.
Türkiye’deki vesayet rejiminin dayandığı bürokratik oligarşi sistemini ayakta tutan güç, bu topluma dışarıdan ve tepeden Jakoben yöntemlerle dayatılan ithal seküler hukuk sistemidir. İthal seküler hukuk sisteminin temel hedefi, İslâm’dan arındırılmış bir devlet / siyaset sistemi ve İslâm’dan uzaklaştırmış bir toplum biçimi icat etmekti’r.
Başka bir ifadeyle, Türkiye’deki hukuk sistemi, toplumun ruhunu, değerlerini ve tarihî varoluş iradesini ve ilkelerini eksene almaz. Aksine, toplumun ruhunu, değerlerini ve tarihî varoluş iradesini ve ilkelerini oluşturan yegâne kaynağımızı, İslâm’ı normal şartlarda devre dışı bırakma, anormal şartlarda yani askerî darbe ortamlarında ise yıkma, yok etme kaygısını eksene alır.
Dikkatinizi çekerim: Türkiye Cumhuriyeti, 1928 yılına kadar İslâmî bir hukuk sistemi ile meşruiyetini tesis etmeye çalışmış, 1928 yılından itibaren ise tam tersi bir istikamete kayarak Türk devletinin ve toplumunun kaderi, İslâm’ı devre dışı bırakan bir yöne ve yörüngeye oturan bütünüyle Batı’dan ithal seküler bir seküler hukuk sistemi tarafından belirlenmiştir.
Seküler devletin ve seküler toplum inşası çabasının kaynağı vesayet rejimi bürokratik oligarşi olarak adlandırdığımız işte bu ithal seküler
hukuk sistemidir.
Devleti kuran şey, siyasî rejim değil, siyasî rejimi de kuran seküler hukuk sistemidir.
Hukukunu kaybeden bir toplum, ruhunu, değerlerini ve varolma iradesini de kaybeder; ruhu, değerleri ve varolma iradesine dayanarak geliştirilen, dolayısıyla ruhunu, değerlerini yaşatan ve varolma iradesini diri tutan devletini de.
Anayasa Mahkemesi, Cumhurbaşkanı’nın Merkez Bankası Başkanı’nı görevden alma ve üniversitelere rektör atama yetkileri olmadığına hükmetti!
Çok tehlikeli bir karar bu!
Milletin iradesinin ithal bir zihniyet tarafından nasıl ipotek altına alındığını göstermesi bakımından son derece tedirgin edici ve çokça tartışılacak bir karar!
Nedir bu?
Hukuk darbesi mi?
Hukuk darbesi değilse nedir peki?
Kaynağı, kılı kırk yararak araştırılmalıdır bunun.
Anayasa Mahkemesi, milletin hukukunu korumak için vardır.
Kökü ve ipleri dışarıda bir vesayet rejimi olan oligarşik bürokratik sistemi korumak, kollamak ve adına Beyaz Türkler denen ama Türklüğü de Müslümanlığı da şehir efsanesi olan, küresel sistemin uyduluğunu yapan, bu milletin aziz evlatlarını teker teker yok eden, örnekse Abdüzaziz’in bileklerini kesen, örnekse Abdülhamid’i tahttan indiren, örnekse Menderes’i idam sehpasına gönderen, örnekse Özal’a suikast düzenleyen, örnekse Muhsin Yazıcıoğlu’nu gözümüzün içine baka baka katleden, örnekse Erdoğan’a karşı içerdeki şebek-e-lerini kullanarak 15 Temmuz hain darbe girişimini tezgâhlayan, özetle, ülkenin kaynaklarını küresel sistemin lordlarına peşkeş çeken bir avuç azgın azınlığın çıkarlarını teminat altına almak için değil.
Bu ülkede bütün darbeler, önce hukuk darbesi olarak başladı, “hukukun verdiği yetkiyle anayasal hakkımızı kullanıyoruz” denilerek meşrûlaştırılmaya çalışıldı bütün askerî darbeler.
Bu ülkede bütün darbeler, millete karşı yapıldı, milleti hizaya getirmek üzere yapıldı, milletin İslâmî kimliği ve duyarlıkları benimsediği görülünce milletin bu yönelimini durdurmak için yapıldı.
Daha açık ve net bir şekilde söylemek gerekirse, bu ülkede, bütün darbeler, Türkiye’nin toplum olarak İslâmî bir yöne ve yörüngeye doğru kayma emareleri göstermeye başladığı zaman, İslâmî yönelişi engellemek için yapıldı. Toplumun İslâmî yöne ve yörüngeye oturmasının, devletin de İslâmî yöne ve yörüngeye oturmasına yol açabileceğinden korkulduğu için darbe yedi toplum asker kılıklı kökü dışarıda başı içeride celladına âşık tasmalı çekirgelerden.
Milletin iradesiyle seçilmiş Cumhurbaşkanı’nın yetkilerini elinden
almak, hukuk darbesi değilse nedir?
İkincisi, diyelim ki, yaptığınız işlem hukuka uygun. Neden şimdi aklınıza geldi? Dün hukuka uygundu da, bugün aykırı mı oldu? Burada bir absürtlük yok mu
Üçüncüsü, üniversiteler ve Merkez Bankası, ülkenin istiklal ve istikbaline yön veren temel kurumlardır. Halkın iradesiyle seçilen Cumhurbaşkanı’ndan bu yetkileri almak ülkenin istiklal ve istikbaline hukuk müdahalesi ile darbe yapmak olarak anlaşılmayacak mı? Anayasa Mahkemesi bu milletin hukukunu korumayacak da kimin / neyin hukukunu koruyacak ki, gibi insanın uykularını kaçıracak
delice sorular dolaşıp duruyor zihnimde…
Vesselâm.