Hasan KARABULUT
Köşe Yazarı
Hasan KARABULUT
 

Müslümanlar Avrupa’nın bir gerçeğidir

Avrupa’ya çalışmaya gidenlerin verdiği mücadele küçümsenmeyecek kadar büyüktür. İşçi olarak Avrupa’ya giden köyünden ilk kez çıkan insanların da aralarında olduğu kişiler çalıştıkları iş arkadaşlarının, komşularının hatta patron ve hristiyan..   Avrupa’ya çalışmaya gidenlerin verdiği mücadele küçümsenmeyecek kadar büyüktür. İşçi olarak Avrupa’ya giden köyünden ilk kez çıkan insanların da aralarında olduğu kişiler çalıştıkları iş arkadaşlarının, komşularının hatta patron ve hristiyan din adamlarının müslüman olmalarına vesile olmuşlar. O insanların yaptıkları sosyalleşme çalışmalarıyla batı ülkeleri; Müslüman toplulukların bir statüye kavuşturulması gerekliliğini düşünmüşler. Özellikle Türkiye’den giden vatandaşlarımızın öncü çalışmalarıyla; Camiler kurulmuş, dernekler vasıtasıyla hizmetlerin devam ettirmesi, “din görevlilerinin yetiştirilebilmesi”, ülkede sayıları 500 Bin’e ulaşmış Müslümanların temsilcileriyle yapılan görüşmeler neticesinde 1900’lü yıllarda birlikte yaşamaya başlanmasından günümüze gelindiğinde bir güncelleme ihtiyacı hissedilmiş ve batılılarca Müslümanların “yok sayılamayacağı” düşüncesine gelinmiş. Avrupa ülkelerinde konuyla ilgili yasalar hazırlanırken görüşleri alınan Müslüman temsilcilerin isteklerinin büyük bölümünün sadece dinlenmesi hayata geçirilmemesi söz konusu da olmuş. Bu meyanda; Dini cemaatların bakanlar kurulunun insafına bırakılmasının doğru olmadığı, yurt dışından gelip hizmet eden imamların engellenmesinin yanlışlığı, Müslümanlar için önemli günlerde düzenlenen organizasyonların iptal edilmeleri, yanlış bulunmuş benimsenmemiş. İslami hayatı olumsuz etkileyecek kararlar alınmak istenmesi şüphelerini taşıyan Avrupa Müslümanlarını zamanla mecliste temsil eden Türk asıllı Milletvekilleri de olmuş. Yapılacak yasalara göre yakın geçmişte Avusturya İslam Topluluğu, “Devlete hesap veren Müslümanlara hesap soran” bir konuma getirilmek istenmiş. Dönemin Türk asıllı Milletvekili Alev Korun, konuyla ilgili “yasanın olumsuz yönlerinin olumlu yönlerinden daha fazla olduğunu” vurgulamış. Aslında bu cümleden anladığımız kadarıyla! Müslüman’ın haklı olması yeterli olmuyor, haklı olmakla beraber güçlü olmak gerekiyor, Müslüman’ın güçlü olması bütün haklıların hakkına kavuşabilmesi anlamını da taşıyor. ** Bu konu böyle gelişmişti. Bir benzer uygulamanın yıllar önce Almanya’da yapılması söz konusu olmuş. Biz de konuyu araştırdık. Alman ekonomisi için büyük önemi olan Türkiye Müslümanlarının nüfus yoğunluğunu Almanya’nın sosyal hayatta görmezden gelememesine neden olmaktaydı. Kısaca, İslami Toplulukların ihtiyacını, sorunlarını tespit edebilmek için Almanya’daki organize olmuş İslami topluluklar ile pozitif görüşmeler başlamış. Bu esnada “Federal Haber Alma Servisi” (BND) bir dizi görüşmeler yapmaya başlamıştı. O sıralar Almanya’da en organize topluluk günümüzde olduğu gibi Avrupa Milli Görüş Topluluğu imiş. ** Bakın neler olmuş! BND bir plan yapar. Adana Müftüsü Cemalettin Kaplan tespit edilir. Kendisine bazı imkanlar ve vaatler verilir ki önder yapılır. Önce Müslümanlar siyasi yapılanmanın dışına çekilmek istenir. Sonrasında Cemalettin Kaplan ile Avrupa Milli Görüş Topluluğu içerisinden bir parça kopartılarak, fikir kirliliği oluşturuldu. Sinsice hazırlanan plan sinsice uygulandı. İyi niyetli düşünülürse, Cemalettin Kaplan’ın insanları bilmeden bir çizgiye çektiği söylenebilir. Ancak planın çok da masumca bir tarafı görünmüyor. Türkiye’de il müftülüğü yapmış bir kişinin ‘oy kullanmak İslam dini dışına çıkılmasına sebep olur’ demesi masumca bir davranış değildir. Zira oluşturulan cemaat yıllarca ‘oy kullanan kafirdir’ demeye kadar işi götürmüştür. BND’nin planı tıkır tıkır işlemişti. Almanya Parlamentosu Müslüman nüfusu resmen tanıma olayını kim bilir hangi bahara bıraktı, Allah bilir. Zira! Almanya anayasası herhangi bir dine referansta bulunmuyor. Bu minvalde İslam dini Almanya‘da resmi olarak tanınan bir din değildir. *** 500 yıl geriye gidildiğinde Avusturya’da 2. Viyana Kuşatması’nda bir olay yaşanıyordu. Viyana kuşatılmış, bir tek sivilin dahi geçmemesi kendisine emredilmesine rağmen Kırımlı Paşa köprüyü tutmayıp haçlı ordusunun şehre girmelerine göz yummuş, Osmanlı Ordusu iki ateş arasında kalınca kuşatmayı bırakıp dağılarak canlarını kurtarmak zorunda kalmışlar. Komutan Merzifonlu Kara Mustafa Paşa’nın kellesi gitmişti gitmesine. Ancak daha öncesinde Kırımlı Murat Giray Paşa ve O’na uyan Koca İbrahim Paşa geri çekilme sonrasında toplanma yeri Belgrat’ta kurulan mahkemece idam edilmişler. Bu olay Avrupa tarihinde o kadar büyük önem arz ediyor ki! 2. Viyana Kuşatması için batılılar der ki; ‘Viyana Osmanlının eline geçseydi kısa sürede Avrupa’nın büyük bölümü müslüman olabilirdi.’ Şayet idam edilen paşalar Merzifonlu’yu dinleselerdi, 500 yıldır Avrupa’da ölenler belki de Müslüman olarak vefat edeceklerdi. Bana öyle geliyor ki 500 yıldır Avrupa’da hristiyan olarak vefat etmiş kimseler, ahirette paşaların yakasına yapışıp, ‘sizin yüzünüzden müslümanlar olarak vefat edemedik’ diyecekler! *** Avrupa’da, hangi ülke, ne hesaplarsa hesaplasın, planı ne olursa olsun, Avrupa Müslümanları bir gerçektir ve yok sayılamaz. Müslümanlığı yok etmek için 1897’de yapılan planın 100. yılında Avrupa Müslümanları Toplantısı 1997 tarihinde100 yıl önce karar alınan salonda gerçekleştirildi. ELHAMDULİLLAH… Türk asıllı müslüman kardeşlerimiz her daim bunun mücadelesini vermiş, vermeye de devam edecektir.  
Ekleme Tarihi: 08 Eylül 2024 - Pazar
Hasan KARABULUT

Müslümanlar Avrupa’nın bir gerçeğidir

Avrupa’ya çalışmaya gidenlerin verdiği mücadele küçümsenmeyecek kadar büyüktür. İşçi olarak Avrupa’ya giden köyünden ilk kez çıkan insanların da aralarında olduğu kişiler çalıştıkları iş arkadaşlarının, komşularının hatta patron ve hristiyan..

 

Avrupa’ya çalışmaya gidenlerin verdiği mücadele küçümsenmeyecek kadar büyüktür.

İşçi olarak Avrupa’ya giden köyünden ilk kez çıkan insanların da aralarında olduğu kişiler çalıştıkları iş arkadaşlarının, komşularının hatta patron ve hristiyan din adamlarının müslüman olmalarına vesile olmuşlar.

O insanların yaptıkları sosyalleşme çalışmalarıyla batı ülkeleri;

Müslüman toplulukların bir statüye kavuşturulması gerekliliğini düşünmüşler.

Özellikle Türkiye’den giden vatandaşlarımızın öncü çalışmalarıyla;

Camiler kurulmuş, dernekler vasıtasıyla hizmetlerin devam ettirmesi, “din görevlilerinin yetiştirilebilmesi”, ülkede sayıları 500 Bin’e ulaşmış Müslümanların temsilcileriyle yapılan görüşmeler neticesinde 1900’lü yıllarda birlikte yaşamaya başlanmasından günümüze gelindiğinde bir güncelleme ihtiyacı hissedilmiş ve batılılarca Müslümanların “yok sayılamayacağı” düşüncesine gelinmiş.

Avrupa ülkelerinde konuyla ilgili yasalar hazırlanırken görüşleri alınan Müslüman temsilcilerin isteklerinin büyük bölümünün sadece dinlenmesi hayata geçirilmemesi söz konusu da olmuş.

Bu meyanda; Dini cemaatların bakanlar kurulunun insafına bırakılmasının doğru olmadığı, yurt dışından gelip hizmet eden imamların engellenmesinin yanlışlığı, Müslümanlar için önemli günlerde düzenlenen organizasyonların iptal edilmeleri, yanlış bulunmuş benimsenmemiş. İslami hayatı olumsuz etkileyecek kararlar alınmak istenmesi şüphelerini taşıyan Avrupa Müslümanlarını zamanla mecliste temsil eden Türk asıllı Milletvekilleri de olmuş.

Yapılacak yasalara göre yakın geçmişte Avusturya İslam Topluluğu, “Devlete hesap veren Müslümanlara hesap soran” bir konuma getirilmek istenmiş. Dönemin Türk asıllı Milletvekili Alev Korun, konuyla ilgili “yasanın olumsuz yönlerinin olumlu yönlerinden daha fazla olduğunu” vurgulamış.

Aslında bu cümleden anladığımız kadarıyla!

Müslüman’ın haklı olması yeterli olmuyor, haklı olmakla beraber güçlü olmak gerekiyor, Müslüman’ın güçlü olması bütün haklıların hakkına kavuşabilmesi anlamını da taşıyor.

**

Bu konu böyle gelişmişti.

Bir benzer uygulamanın yıllar önce Almanya’da yapılması söz konusu olmuş.

Biz de konuyu araştırdık.

Alman ekonomisi için büyük önemi olan Türkiye Müslümanlarının nüfus yoğunluğunu Almanya’nın sosyal hayatta görmezden gelememesine neden olmaktaydı. Kısaca, İslami Toplulukların ihtiyacını, sorunlarını tespit edebilmek için Almanya’daki organize olmuş İslami topluluklar ile pozitif görüşmeler başlamış. Bu esnada “Federal Haber Alma Servisi” (BND) bir dizi görüşmeler yapmaya başlamış. O sıralar Almanya’da en organize topluluk günümüzde olduğu gibi Avrupa Milli Görüş Topluluğu imiş.

**

Bakın neler olmuş!

BND bir plan yapar. Adana Müftüsü Cemalettin Kaplan tespit edilir. Kendisine bazı imkanlar ve vaatler verilir ki önder yapılır. Önce Müslümanlar siyasi yapılanmanın dışına çekilmek istenir.

Sonrasında Cemalettin Kaplan ile Avrupa Milli Görüş Topluluğu içerisinden bir parça kopartılarak, fikir kirliliği oluşturuldu. Sinsice hazırlanan plan sinsice uygulandı.

İyi niyetli düşünülürse, Cemalettin Kaplan’ın insanları bilmeden bir çizgiye çektiği söylenebilir. Ancak planın çok da masumca bir tarafı görünmüyor.

Türkiye’de il müftülüğü yapmış bir kişinin ‘oy kullanmak İslam dini dışına çıkılmasına sebep olur’ demesi masumca bir davranış değildir. Zira oluşturulan cemaat yıllarca ‘oy kullanan kafirdir’ demeye kadar işi götürmüştür.

BND’nin planı tıkır tıkır işlemişti. Almanya Parlamentosu Müslüman nüfusu resmen tanıma olayını kim bilir hangi bahara bıraktı, Allah bilir.

Zira!

Almanya anayasası herhangi bir dine referansta bulunmuyor. Bu minvalde İslam dini Almanya‘da resmi olarak tanınan bir din değildir.

***

500 yıl geriye gidildiğinde Avusturya’da 2. Viyana Kuşatması’nda bir olay yaşanıyordu.

Viyana kuşatılmış, bir tek sivilin dahi geçmemesi kendisine emredilmesine rağmen Kırımlı Paşa köprüyü tutmayıp haçlı ordusunun şehre girmelerine göz yummuş, Osmanlı Ordusu iki ateş arasında kalınca kuşatmayı bırakıp dağılarak canlarını kurtarmak zorunda kalmışlar.

Komutan Merzifonlu Kara Mustafa Paşa’nın kellesi gitmişti gitmesine. Ancak daha öncesinde Kırımlı Murat Giray Paşa ve O’na uyan Koca İbrahim Paşa geri çekilme sonrasında toplanma yeri Belgrat’ta kurulan mahkemece idam edilmişler.

Bu olay Avrupa tarihinde o kadar büyük önem arz ediyor ki!

2. Viyana Kuşatması için batılılar der ki; ‘Viyana Osmanlının eline geçseydi kısa sürede Avrupa’nın büyük bölümü müslüman olabilirdi.’

Şayet idam edilen paşalar Merzifonlu’yu dinleselerdi, 500 yıldır Avrupa’da ölenler belki de Müslüman olarak vefat edeceklerdi.

Bana öyle geliyor ki 500 yıldır Avrupa’da hristiyan olarak vefat etmiş kimseler, ahirette paşaların yakasına yapışıp, ‘sizin yüzünüzden müslümanlar olarak vefat edemedik’ diyecekler!

***

Avrupa’da, hangi ülke, ne hesaplarsa hesaplasın, planı ne olursa olsun, Avrupa Müslümanları bir gerçektir ve yok sayılamaz.

Müslümanlığı yok etmek için 1897’de yapılan planın 100. yılında Avrupa Müslümanları Toplantısı 1997 tarihinde100 yıl önce karar alınan salonda gerçekleştirildi.

ELHAMDULİLLAH…

Türk asıllı müslüman kardeşlerimiz her daim bunun mücadelesini vermiş, vermeye de devam edecektir.

 
Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yirmidortsaathaber.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.
timbir - birlik haber ajansi