Cumartesi günü Bursa'daydık. Avrupa çapında öncü çalışmalara imza atan IGMG’nin (İslâm Toplumu Millî Görüş Teşkilâtı’nın) Türkiye’de de bir yılda hızla yayılmasını başaran Adem Uysal Hocam ve Asaf Bayram kardeşimle birlikte lezzetli bir yolculuk yaptık. Bursa’da IGMG temsilcisi Yahya Şekerci kardeşimin hazırladığı bir programda “Yol Haritası” başlıklı bir konferans verdim ve MTO Bursa Talebe Buluşmamızı gerçekleştirdik. MTO Bursa Temsilcimiz Nuri Gür Bey kardeşim, iki toplantıda yaptığım konuşma üzerinden nefis bir yazı çıkarmış. MTO’nun eğitim modeli olarak hem İslâmî-entelektüel kaynaklarını hem de küresel kaynaklarını işlediğim, çift-kanatlı hatta çok-kanatlı öncü nesiller yetiştirmeyi hedeflediğimiz ve 5 yıl gibi kısa bir sürede muazzam bir şekilde köksalan Medeniyet Tasavvuru Okulu çalışmamızın felsefî temellerini anlattığım konuşmalar çerçevesinde yazılan çok güzel bir yazı bu. Zevkle okuyacaksınız.
Tarihin her döneminde toplumların kaderini şekillendiren en önemli unsur, kendini adayan ve hakikatin izini süren kişilerin varlığı olmuştur. Müslümanlar, bu hakikatin ve adanmışlığın zirvesine Hz. Peygamber’in (sav) liderliğinde ulaştılar. Onun 23 yıllık risaletinde, iman ve ilimle kuşanmış küçük bir topluluk, tarihin seyrini değiştirdi. Ancak bugün, aynı medeniyet iddiasını taşımak için yeniden bir araya gelmek, köklerimizi yeniden keşfetmek ve geleceği inşa etmek zorundayız. “Kuşanmadan kuşatamazsın” ifadesi, medeniyet tasavvurunun ilim, iman ve aksiyon temelinde yükselmesi gerektiğinin özlü bir ifadesidir.
Darül Erkam, İslam’ın ilk neslinin yetiştirildiği ve topluma liderlik yapacak şahsiyetlerin oluşturulduğu bir okuldur. Orada sadece bilgi değil, aynı zamanda bir dava bilinci inşa edilmiştir. Bu kuşak, Mekke’nin karanlık sokaklarında iman ışığını yakan birer meşale haline geldi. Günümüzde bu meşalenin yeniden alevlenmesi için “Darül Erkam kuşağı” gibi adanmış bir nesil yetiştirilmesi gerekmektedir.
Eğitim sistemimizin bugünkü hâli, ferdin potansiyelini yok eden, onu bir yarış atına çeviren ve hakikati aramaktan uzaklaştıran bir yapıya evrilmiştir. İbn Haldun’un “umran” kavramı, medeniyetlerin insan yetiştirme sürecine bağlı olarak yükseldiğini ya da yıkıldığını ifade eder. Bu noktada Nizamiye medreselerinin tarihî misyonunu hatırlamak önemlidir. Gazali’nin medreselerdeki felsefî ve bâtınî tehditlere karşı geliştirdiği yaklaşım, ilmin yalnızca bilgiyle sınırlı olmadığını, aynı zamanda hikmetle donatılması gerektiğini gösterir. Bugün de eğitim sistemimizi yeniden şekillendirmek için hem Batı’nın bilgi birikimini öğrenmeli hem de kendi medeniyetimizin hikmet mirasını kuşanmalıyız.
Siyaset, tarihin her döneminde toplumsal değişim ve dönüşümün bir aracı olmuştur. Ancak, siyaset araç olarak kalmalı; hakikat, asıl hedef olmalıdır. “Adalet, yeryüzünün düzenini sağlayan bir ölçüdür; zulüm ise toplumların çöküşünü hızlandırır.” Bugün, siyasetin hakikatten uzaklaşması, adalet duygusunun zayıflamasına ve toplumun bir kimlik krizine sürüklenmesine neden olmaktadır.
Hakikat, yalnızca bir kavram değil, aynı zamanda bir eylem çağrısıdır. Bu çağrı, bireylerin inandıkları değerler uğruna mücadele etmesini ve toplumda bir adalet iklimi oluşturmasını gerektirir. Ancak, bu mücadelenin temelinde “iman varsa imkân da vardır” şiarıyla hareket eden, adanmış bir lider kadrosunun varlığı elzemdir.
Bir ağacın kökleri ne kadar derinlere inerse, dalları o kadar göklere uzanır. Bu metafor, medeniyet tasavvurunun temel bir gerçeğini ifade eder: Köklerimizi sağlamlaştırmadan, dünyaya yön verecek bir medeniyet inşa edemeyiz. Tanzimat’tan bu yana yaşanan savrulma süreci, köklerimizi kaybetme tehlikesini beraberinde getirmiştir. Bugün, yeniden köklerimize dönmek, geçmişimizi anlamak ve medeniyet mirasımızı ihya etmek zorundayız.
Bu noktada, Mevlana’nın “vuslat” metaforunu hatırlamak gerekir. Vuslat, insanın hakikatle ve kendi özüyle buluşmasıdır. Bu buluşma, yalnızca bireysel bir aydınlanma değil, aynı zamanda toplumsal bir diriliştir. Bir toplumun geleceği, geçmişiyle kurduğu bağın derinliğiyle doğru orantılıdır.
Bugün İslam dünyası, tarihinin en büyük krizlerinden birini yaşamaktadır. Sadece dış tehditler değil, aynı zamanda iç cephedeki zayıflıklar da bu krizi derinleştirmektedir. Lisedeki çocuklarımızın büyük bir kısmı, İslamî kimliğini ifade etmekten çekinirken, bu durum gençliğin geleceğini ve medeniyet tasavvurunu ciddi şekilde tehlikeye atmaktadır. Gençlik, bir toplumun hem bugünü hem de geleceğidir. Eğer gençliği ihmal edersek, geleceğimizi imha ederiz.
Bu noktada, gençliğin iman, bilgi ve aksiyonla donatılması gerekmektedir. Hasan el-Benna’nın ifadesiyle, “Bir gençlik ki, hayatını davasına adar; işte o gençlik, tarihin akışını değiştirebilir.” Bugün, yeni bir Darül Erkam nesli yetiştirmek için seferber olmalıyız.
Pergel metaforu, bir ayağını sabit tutarken diğer ayağını geniş bir alana açabilme yetisini ifade eder. Müslümanlar, bir ayağını İslamî değerlere sıkı sıkıya bağlı tutarken, diğer ayağıyla dünya bilgisine ve yeniliklere açık olmalıdır. Bu metafor, küresel bir bakış açısını ve yerel değerlere bağlılığı aynı anda savunmaktadır. Bugün, Batı kültürünü öğrenmeden, onun dilini anlamadan küresel düzeyde bir iddiada bulunamayız.
Fussilet Suresi 53. ayette ifade edilen “Afakta ve enfüste ayetlerimizi göstereceğiz” ifadesi, medeniyet tasavvurunun hem bireysel hem de evrensel boyutunu açıklar. Enfüs (zihin), bireyin kendi iç yolculuğunu temsil ederken, afak (zemin), toplumsal ve evrensel boyutu ifade eder. Bu iki boyut arasında kurulan denge, medeniyet tasavvurunun temelini oluşturur.
Bir insanın derdi ne kadar büyükse, davası da o kadar güçlüdür. “Dert olmadan dünya kurulmaz” ifadesi, hem bireysel hem de toplumsal adanmışlığı vurgular. Selahaddin Eyyubi’nin Kudüs’ü fethettiği dönemdeki adanmışlığı, bugün Müslümanların kendilerine örnek alması gereken bir modeldir. O, yalnızca bir lider değil, aynı zamanda bir dava adamıydı.
Bugün, yeni bir dünya kurmak için adanmış bir kadroya ihtiyaç vardır. Bu kadro, sadece günü kurtarmayı değil, geleceği inşa etmeyi hedeflemelidir. Zülcenâheyn (iki kanatlı) olacak şekilde, hem ilim hem de imanla donanmış öncü şahsiyetler yetiştirmek, medeniyet tasavvurumuzun anahtarıdır.
Bir medeniyetin ihyası, inanmış ve adanmış öncü kuşakların varlığına bağlıdır. İbn Haldun’un dediği gibi, “Toplumlar, kendilerini ihya edecek şahsiyetleri yetiştirdiklerinde yükselir; aksi takdirde çöküşe sürüklenir.” Bugün, Müslümanlar olarak köklerimizi yeniden keşfetmek, Darül Erkam ruhunu diriltmek ve küresel bir medeniyet tasavvuru inşa etmek için harekete geçmeliyiz.
Bu yolculuk, sadece bir mücadele değil, aynı zamanda bir mücahede, bir ibadettir. İman ve ilimle kuşanmış bir nesil, bu yolculuğun öncüleri olacaktır. Bizler, köklere dönüp göklere yükselecek bir medeniyetin inşasında birer tuğla olmayı hedeflemeliyiz. Çünkü iman varsa imkân da vardır.