Bugün 15 Temmuz darbe girişiminin 8. sene-i devriyesi: FETÖ ihanet şebekesi, küresel sistemin kuklalığını yaparak Türkiye›de darbe yapmaya kalkıştı.
15 Temmuz darbe girişimi, derin devlet’le derin millet’in küresel sistemin lordları üzerinden karşı karşıya getirilmesi teşebbüsüydü. Derin devlet dediğim şey, küresel sistemin çıkarlarını teminat altına almakla ve Türkiye’nin yeniden İslâmî bir yörüngeye oturmasını ve yeni bir medeniyet iddiasıyla donanmaya kalkışmasını önlemekle görevli isimsiz ve cisimsiz ama gücünü her zaman hissettiren bir aygıttır. Ülkeye iki asırdır kökü dışarıda bu derin devlet hükmediyor.
Türkiye’nin iki asırlık modern/leşme tarihi, derin devlet’le derin millet’in iktidar mücadelesi tarihidir. Derin devlet, bizim devletimiz değildir; bize emperyalistler (özellikle İngilizler ve Yahudiler) tarafından dayatılan devlet aygıtı ile bu dayatma aygıtı devre dışı bırakmaya çalışan milleti, milletin duyarlıklarını ve çıkarlarını öne çıkaran derin millet arasında yaşanıyor bu iktidar mücadelesi.
Derin devlet dediğimiz, emperyalistlerin adamları devşirmeler ve devşirmelerin devşirmeleri Batıcı güç odakları.
Derin millet ise. Osmanlı’nın son döneminde imparatorluğu kurtarma savaşı veren padişah, padişahın etrafında halkalanan bir avuç fedayan-ı padişah ve halife ile padişahı sonuna kadar destekleyen halk. Evet, padişah, elinden alınan devletin hakikî sahibi derin milleti temsil yör eder Tanzimat’tan itibaren. Derin millet, İslâm milleti demektir aslında. Selçuklu’da da, Osmanlı’da da böyle idrak edilmiştir bu. O yüzden Selçuklu da, Osmanlı da devleti, Devlet-i Âliye olarak adlandırmıştı. Osmanlı, ilâveten devleti, Devlet-i Âliye-yi Osmaniye-yi Muhammediye olarak tarif ediyordu bizzat Hz. Peygamber’e nisbet ediyordu kendisini.
En büyük yıkım, Tanzimat’la yaşandı bu topraklarda: Kendimizden şüphe etmeye başladık.
Ardından Meşrutiyet’le ve Cumhuriyet’le bu süreç, kendimizi inkâr’a dönüştü.
Bugün gelinen noktada, tam anlamıyla intiharın eşiğine sürükleniyor bu ülke, sosyolojik, kültürel ve zihnî olarak.
Dünya tarihinde kendi kendini inkâr ederek varolan, ayağa kalkan ikinci toplum yok.
Her zaman söylediğim gibi: Dünyada Batılılar tarafından sömürgeleştirilmeyen tek ülke biziz. Dünyada kendi kendini sömürgeleştiren tek ülke de biziz yine.
Bu toplum yok olma tehlikesiyle karşı karşıya ilk kez: İstiklal Savaşı verirken bir ruhu vardı, imanı, kendine olan güveni vardı bu toplumun. Şu an istiklal savaşı versek, savaşacak adam bulmakta zorlanırız inanmış küçük bir kesim dışında. Ülkesi için, inançları için savaşacak, canını feda edecek insan sayısı çok azaldı. Şehadetten bahsedince kuduran insanlar mı savaşacak bu ülkenin bağımsızlığını ve geleceğini koruyabilmek için?
Toplumun sosyolojisi yerle bir oldu: Aile çöktü. Nafaka denen son derece haksızca uygulanan bir zulüm makinası var. Kadınlar, başkalarıyla ilişki kurduklarını gören ve isyan eden kocalarına cehennem hayatı yaşatıyorlar. Yasalar, kocayı kaldırıp atıyor evden köpek gibi!
Elbette kadına şiddete şiddetle karşı çıkalım. Elbette tecavüzlere şiddetle karşı çıkalım. Ama aileyi ne pahasına olursa olsun koruyalım, yıkmayalım. Aile çökerse toplum çöker. Toplum çökerse, ülke gider elden.
Bütün bunlar AB uyum yasaları çerçevesinde yapılıyor…
Başınıza çalınsın AB uyum yasaları!
Allah belasını versin AB’sinin de, ABD’sinin de.
Bizim başta aile olmak üzere, değerler, ahlâk, kadının gerçek değeri, çocuklara, kimsesizlere şefkat, merhamet gibi konularda Batılılardan alacağımız hiçbir şey yok!
Başlarına çalınsın hepsi de! Gölge etmesinler başka ihsan istemiyoruz!
İnsan türünü koruyamayan, tabiatı delik deşik eden, Gazze’de olduğu gibi çocukları, kadınları, mazlumları, katleden, katledilmesine ses çıkarmayan
Batılı barbarlardan değerler, haklar ve adalet adına öğreneceğimiz hiçbir şey yok!
Batı ahlâken çökmüştür ve bunun faturasını ödetiyor bütün mazlumlara!
Ama bunun faturası çok ağır olacak Batılılara! Çok ağır!
Karanlık bir leke olarak geçecek Batı uygarlığının ürettiği ruhsuz, barbar ve haksız hegemonya tarihe! Karanlık Çağlar olarak kaydedilecek, lanetle anılacak.
Gelelim bize… Eğitim sistemimiz tam anlamıyla sömürgeci bir eğitim sistemi. Bizim değerlimizi, kültürümüzü, inançlarımızı eksene alan bir eğitim sistemi değil. Batılı değerleri, Batı’yı kutsayan sömürgeci, dogmatik, ezberci, sığ, paganist bir eğitim sistemi.
Bu eğitim sistemiyle bir yere gidemeyiz biz çocuklarımızı kendi ellerimizle ülkemize, değerlerimize, tarihimize düşman etmekten ve intiharın eşiğine sürüklemekten başka!
15 Temmuz darbe girişiminin püskürtülmesinden sonra Türkiye’nin değerleri, inanç sistemi, tarihi, cemaatleri çok büyük bir saldırıyla ve yıkımla karşı karşıya kaldı.
İslâmî ilkeler, oluşumlar büyük darbe aldı. İslâmî oluşumların suçu öncelikle kendilerinde aramaları gerekiyor: Müslümanlar iktidar oldular ama haram helal ölçülerine riayet etmediler, hırsızlık, yolsuzluk, kibir tavan yaptı. Cemaatler, tarikatlar Ankara’da ihale peşinde koşturuyorlar hâlâ!
Nedir bu? İslâmî kesimlerin iktidardayken intiharıdır. İktidarla imtihanı ve bu imtihanı kaybetmeleri.
Aile yapısı çok büyük darbe aldı biraz önce de değindiğim gibi.
Sosyal doku çok büyük sarsıntı geçiriyor.
Genç kuşaklar celladına âşık edildiler, gözlerini cellatlarına diktiler, ülkeyi kurda kuşa yem etmeye çoktan teşneler! Gençleri suçlamayalım. Suçlu bizleriz. Devlet, hükümet ve aileler!
Anne kavramı da, baba kavramı da yerle bir oldu. Baba figürü çöp oldu.
Çocuklar, ruhunu yitiren anne figürünü de, çöpe dönüşen baba figürünü de rol model olarak görmüyorlar artık! Ailede hayâ, edep, saygı, şefkat, merhamet gibi kavramlar yok artık.
Türkiye, fiilen işgal edilmedi ama zihnen işgal altında! Üniversitelerimiz, epistemik köleler yetiştiriyor. Orta dereceli okullarımız mankurtlaştırılmış, derdi, davası, iddiası, rüyası, hayali olmayan hedonizmin, kariyerizmin ve egoizmin kölesi “gönüllü köleler” yetiştiriyor.
Nedir bütün bunlar?
Yok oluşumuzun ürpertici işaretleri elbette ki.
Bu gidişatı durdurmazsak bu toplumun ve ülkenin yok oluşunu, kurda kuşa yem oluşunu durduramayız.
Ama durduracağız inşallah. İslâm’ı da, dünyayı da çok iyi tanıyan, ufku sınır tanımayan, her alanda önümüzü açacak öncü işlere imza atacak öncü kuşaklar, inanmış ve adanmış şafak yağmurları geliyor…
Hamdolsun.
Vesselâm.