Serdar ARSEVEN
Köşe Yazarı
Serdar ARSEVEN
 

Gençlik ne halde?

Yüksek Öğretim Kalite Kurulu’nun verdiği rakamlara göre, 2018 ile 2022 yılları arasındaki 5 senede üniversiteyi “bırakanların” sayısı tam 1 milyon 957 bin! Her yıl 350-400 bin evlâdımız, kazandıkları üniversiteyi “yarıda” bırakıyor; bu resmi rakam. Niçin bırakıyor, o ayrıntı yok. Öğrencilerle konuştuğunuzda, büyük bir bölümünün kafasında “Boşuna mı okuyorum?” sorusunun yer aldığını görüyorsunuz. Evet, diplomalı mesleksiz “yetiştiren” birçok bölüm, öğrencilere bu endişeyi yaşatıyor. Memleketin her yanına, küçük ilçelerine bile kondurulan “üniversite”lerin birçok bölümü için Devlet’in kapıları neredeyse tamamen kapalı. Oraları bitirenler çok büyük bir ihtimalle memur olamayacak. Buralardan çıkanlar, “temel düzeyde de olsa” bir meslek sahibi olmadıkları için, özel sektörde de talep edilenler arasında yer alamayacak. Yurt dışında eğitim görme, çalışma yolları çoğu için zaten tıkalı. Devlet’te özel sektörde yolunun kapalı olduğunu düşünen genç ne yapacak? Okurken, kafasında bir dolu soru işareti ile dolaşacak. Devam ettiği bölüm de, büyük ihtimalle “arzu ettiği” değil de, “tutturduğu” bir bölüm olduğundan, “bırakıp gitmeyi” tercih edecek… Ya da, “Gün ola harman ola… Yarın neler getirir belli olmaz. Biz bir devam edelim hele” diyecek ve istemeye istemeye de olsa, o bölümü bitirecek… Üniversite mezunu mesleksizler kitlesindeki yerini alacak. Vaziyet kel yani! “Okulu” bırakanlardan bir bölümünü de, “üniversite zannettiği’ yerin, zorla gönderildiği “lise”den de geride olduğunu görmekten dolayı hayal kırıklığına uğramışlar oluşturuyor. Bu kesim en uygun yol olarak yeniden üniversite sınavına hazırlanmayı görüyor. Daha önce üniversiteye yerleştirilmiş olduğun için büyük puan kaybına uğramayı göze al, bir sene daha hazırlan, yeniden sınava gir. Belli mi olur, belki de kendini aşarsın bu bir senede! Hayatlar böyle, yitip gidiyor, sınavların peşinde! Ne büyük israf, bu “kamuda tasarruf” ortamında! Bir de ekonomik zorluklar var tabii… Ailelerine daha fazla yük olmak istemeyen gençlerin bir bölümü de, bulundukları yer hem okuyup hem de çalışmaya müsait değilse ya da “okul” kendilerine böyle bir vakti vermiyorsa, üniversiteden ayrılmayı tercih ediyor. Öte yandan; Gençlerin barınma problemleri de, her yıl artarak devam ediyor… Yurda yerleşemeyenler için, tek yol “kiralık ev” aramak. Dört arkadaş bir araya gelecek, 30 bine (900 dolara) “yarım yamalak eşyalı” kiralık ev bulacak… Bunun yemesi var, içmesi var, ısınması var, yolu var, kitabı var, fotokopisi var… Var oğlu var. Bu yükün altından kalkamayanlar için “tek yol” üniversiteyi yarıda bırakmak oluyor haliyle.. Onca emek, onca masraf, onca vakit kaybı! Öğrenci üniversiteyi kazanıyor ya da tutturuyor. Memnun kalmıyor ya da imkânları el vermiyor, bırakıyor. Yerine girebilecek birine engel olurken, kendi hayatında da koca dilimleri çöpe atıyor! Devlet’in eğitim için yaptığı yatırımlardan bir bölümü de, böylece çöpe gitmiş oluyor. Ne büyük israf, bu “kamuda tasarruf” ortamında! X Elimizin altında sadece yıllar itibarı ile üniversiteyi bırakanların sayısı yok, üniversite öğrencilerini ve mezunlarını mutsuz edecek başka rakamlar da var. Mesela, TÜİK verilerine göre, yani yine resmi verilere göre, 2006-2022 yılları arasında ilköğretim mezunlarının ortalama ücreti-maaşı yüzde 970 oranında artarken… Üniversite mezunları yüzde 622’de kalmış. Üniversite mezunu olmayanlar, üniversite mezunu olanlardan çok daha fazla kazanıyor yani!.. Nasıl oluyor bu? Basit… Biri, “tutturduğu” bölümde vakit geçirir, daha doğrusu vakit öldürürken… Diğeri “hayata atılmayı” o kadar uzatmıyor. İcabında asgari ücretle bir işe giriyor. Mesleği, üç, dört senede iyice öğreniyor. Kalfa oluyor, usta oluyor. Üniversiteyi bitirmiş mesleksiz “vatandaş”ına epeyce fark atıyor!.. X Nice vakittir “12 yıl zorunlu eğitimin” ne kadar “sorunlu” eğitim olduğunu, hiçbir “idrak” sahibinin inkar edemeyeceği kadar kesin delillerle ortaya koyuyoruz. Herkesi liseye mecbur etmenin ve üniversite eğitimini de “olmazsa olmaz” haline getirmenin ne büyük zararlara, hasarlara yol açtığını gözler önüne seriyoruz. Yaklaşık 10 milyon üniversite öğrencimiz var. Bunların bir bölümü yollarda dökülüyor. Mezun olanların kahir ekseriyeti “üniversite diplomalı mesleksiz.” Hayatlar erteleniyor, evlenme yaş ortalaması 30’u buluyor. Nüfus artış hızı dibe vuruyor, Sayın Cumhurbaşkanı’na “varoluşsal tehdit” dedirtecek kadar tehlikeli boyutlara geliyor. Piyasada, iş yapacak usta-kalfa sıkıntısı had safhada. Oradan buradan, hatta en yetkili ağızlardan“Afganistanlılar, Suriyeliler olmasa işler yürümez!” yollu lâflar işitiyoruz. Okumak istemeyen gençleri zamanında bir “mesleğe” yönlendirmemenin zararlarını anlatıp duruyoruz! 12 yıl zorunlu eğitimin yol açtığı “öğretmen, öğrenci, veli” takışmalarına, hatta çatışmalarına sık sık vurgu yapıyoruz! Bu sistemin “okumaya hevesli” gençlere ne büyük zararlar verdiğini dile getirip duruyoruz! “Balığı uçmaya, kuşu da yüzmeye zorlamanın ne gereği var?” sorusunu ilgililere gönderiyoruz! “Her yere üniversite” uygulamasının yol açtığı “ahlâki” sıkıntılara girmemeye de azami özen gösteriyoruz! Sonuç? Sıkıntı büyük ve biz sesimizi duyuramıyoruz. “İktidara ya da muhalefete” eklemlenmiş “medya” mensuplarını “eğitim meselemiz” pek de ilgilendirmiyor! Düşmüşler bir Ali Koç derdine… Yuvarlanıp gidiyorlar işte!
Ekleme Tarihi: 25 Ağustos 2024 - Pazar
Serdar ARSEVEN

Gençlik ne halde?

Yüksek Öğretim Kalite Kurulu’nun verdiği rakamlara göre, 2018 ile 2022 yılları arasındaki 5 senede üniversiteyi “bırakanların” sayısı tam 1 milyon 957 bin!

Her yıl 350-400 bin evlâdımız, kazandıkları üniversiteyi “yarıda” bırakıyor; bu resmi rakam.

Niçin bırakıyor, o ayrıntı yok.

Öğrencilerle konuştuğunuzda, büyük bir bölümünün kafasında “Boşuna mı okuyorum?” sorusunun yer aldığını görüyorsunuz.

Evet, diplomalı mesleksiz “yetiştiren” birçok bölüm, öğrencilere bu endişeyi yaşatıyor.

Memleketin her yanına, küçük ilçelerine bile kondurulan “üniversite”lerin birçok bölümü için Devlet’in kapıları neredeyse tamamen kapalı.

Oraları bitirenler çok büyük bir ihtimalle memur olamayacak.

Buralardan çıkanlar, “temel düzeyde de olsa” bir meslek sahibi olmadıkları için, özel sektörde de talep edilenler arasında yer alamayacak.

Yurt dışında eğitim görme, çalışma yolları çoğu için zaten tıkalı.

Devlet’te özel sektörde yolunun kapalı olduğunu düşünen genç ne yapacak?

Okurken, kafasında bir dolu soru işareti ile dolaşacak.

Devam ettiği bölüm de, büyük ihtimalle “arzu ettiği” değil de, “tutturduğu” bir bölüm olduğundan, “bırakıp gitmeyi” tercih edecek…

Ya da, “Gün ola harman ola… Yarın neler getirir belli olmaz. Biz bir devam edelim hele” diyecek ve istemeye istemeye de olsa, o bölümü bitirecek…

Üniversite mezunu mesleksizler kitlesindeki yerini alacak. Vaziyet kel yani!

“Okulu” bırakanlardan bir bölümünü de, “üniversite zannettiği’ yerin, zorla gönderildiği “lise”den de

geride olduğunu görmekten dolayı hayal kırıklığına uğramışlar oluşturuyor.

Bu kesim en uygun yol olarak yeniden üniversite sınavına hazırlanmayı görüyor.

Daha önce üniversiteye yerleştirilmiş olduğun için büyük puan kaybına uğramayı göze al, bir sene daha hazırlan, yeniden sınava gir.

Belli mi olur, belki de kendini aşarsın bu bir senede!

Hayatlar böyle, yitip gidiyor, sınavların peşinde!

Ne büyük israf, bu “kamuda tasarruf” ortamında!

Bir de ekonomik zorluklar var tabii…

Ailelerine daha fazla yük olmak istemeyen gençlerin bir bölümü de, bulundukları yer hem okuyup hem de çalışmaya müsait değilse ya da “okul” kendilerine böyle bir vakti vermiyorsa, üniversiteden ayrılmayı tercih ediyor.

Öte yandan;

Gençlerin barınma problemleri de, her yıl artarak devam ediyor…

Yurda yerleşemeyenler için, tek yol “kiralık ev” aramak.

Dört arkadaş bir araya gelecek, 30 bine (900 dolara) “yarım yamalak eşyalı” kiralık ev bulacak…

Bunun yemesi var, içmesi var, ısınması var, yolu var, kitabı var, fotokopisi var…

Var oğlu var.

Bu yükün altından kalkamayanlar için “tek yol” üniversiteyi yarıda bırakmak oluyor haliyle..

Onca emek, onca masraf, onca vakit kaybı!

Öğrenci üniversiteyi kazanıyor ya da tutturuyor.

Memnun kalmıyor ya da imkânları el vermiyor, bırakıyor.

Yerine girebilecek birine engel olurken, kendi hayatında da koca dilimleri çöpe atıyor!

Devlet’in eğitim için yaptığı yatırımlardan bir bölümü de, böylece çöpe gitmiş oluyor.

Ne büyük israf, bu “kamuda tasarruf” ortamında!

X

Elimizin altında sadece yıllar itibarı ile üniversiteyi bırakanların sayısı yok, üniversite öğrencilerini ve mezunlarını mutsuz edecek başka rakamlar da var.

Mesela, TÜİK verilerine göre, yani yine resmi verilere göre, 2006-2022 yılları arasında ilköğretim mezunlarının ortalama ücreti-maaşı yüzde 970 oranında artarken…

Üniversite mezunları yüzde 622’de kalmış.

Üniversite mezunu olmayanlar, üniversite mezunu olanlardan çok daha fazla kazanıyor yani!..

Nasıl oluyor bu?

Basit…

Biri, “tutturduğu” bölümde vakit geçirir, daha doğrusu vakit öldürürken…

Diğeri “hayata atılmayı” o kadar uzatmıyor.

İcabında asgari ücretle bir işe giriyor.

Mesleği, üç, dört senede iyice öğreniyor.

Kalfa oluyor, usta oluyor.

Üniversiteyi bitirmiş mesleksiz “vatandaş”ına epeyce fark atıyor!..

X

Nice vakittir “12 yıl zorunlu eğitimin” ne kadar “sorunlu” eğitim olduğunu, hiçbir “idrak” sahibinin inkar edemeyeceği kadar kesin delillerle ortaya koyuyoruz.

Herkesi liseye mecbur etmenin ve üniversite eğitimini de “olmazsa olmaz” haline getirmenin ne büyük zararlara, hasarlara yol açtığını gözler önüne seriyoruz.

Yaklaşık 10 milyon üniversite öğrencimiz var.

Bunların bir bölümü yollarda dökülüyor.

Mezun olanların kahir ekseriyeti “üniversite diplomalı mesleksiz.”

Hayatlar erteleniyor, evlenme yaş ortalaması 30’u buluyor.

Nüfus artış hızı dibe vuruyor, Sayın Cumhurbaşkanı’na “varoluşsal tehdit” dedirtecek kadar tehlikeli boyutlara geliyor.

Piyasada, iş yapacak usta-kalfa sıkıntısı had safhada.

Oradan buradan, hatta en yetkili ağızlardan“Afganistanlılar, Suriyeliler olmasa işler yürümez!” yollu lâflar işitiyoruz.

Okumak istemeyen gençleri zamanında bir “mesleğe” yönlendirmemenin zararlarını anlatıp duruyoruz!

12 yıl zorunlu eğitimin yol açtığı “öğretmen, öğrenci, veli” takışmalarına, hatta çatışmalarına sık sık vurgu yapıyoruz!

Bu sistemin “okumaya hevesli” gençlere ne büyük zararlar verdiğini dile getirip duruyoruz!

“Balığı uçmaya, kuşu da yüzmeye zorlamanın ne gereği var?” sorusunu ilgililere gönderiyoruz!

“Her yere üniversite” uygulamasının yol açtığı “ahlâki” sıkıntılara girmemeye de azami özen gösteriyoruz!

Sonuç?

Sıkıntı büyük ve biz sesimizi duyuramıyoruz.

“İktidara ya da muhalefete” eklemlenmiş “medya” mensuplarını “eğitim meselemiz” pek de ilgilendirmiyor!

Düşmüşler bir Ali Koç derdine…

Yuvarlanıp gidiyorlar işte!

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yirmidortsaathaber.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.
timbir - birlik haber ajansi