Serdar ARSEVEN
Köşe Yazarı
Serdar ARSEVEN
 

Ekonomi niçin bu kadar kırılgan?

MEMLEKETİN en sevimsiz vekillerinden biri, belki de en sevimsizi, “Maliye Bakanı İstifa etti! Pazartesi ülke yangın yeri!” paylaşımını yapınca, ülke ekonomisinin bundan büyük zarar görebileceği endişesi dile getirildi. Maliye Bakanı’nın istifa edeceğine dair bir iddia, hele bir “vekil” tarafından böylesine kesin ifadelerle ortaya atılırsa, her ülkenin ekonomisi bir ölçüde etkilenir herhalde. Etkilenir de, Türkiye kadar mı etkilenir? Hollanda’nın, Rusya’nın, ABD’nin, İngiltere’nin, Japonya’nın, Güney Kore’nin vesairenin herhangi bir parlamenteri “Maliye Bakanı istia etti!” diye bir şey atsa ortaya, ülke ekonomisi için bu kadar telâşlanılır mı? Türkiye ekonomisinin “çok kırılgan” olduğu ortada. Bunu Sayın Erdoğan’a en yakın isimler de dile getiriyor. Sayın Turgay Güler, geçtiğimiz günlerde “Şimşek istifa etti, yalanı ekonomiyi niçin olumsuz etkiliyor? Biri hapşırsa piyasalar niçin karışıyor? Milleti kim niye çileden çıkartıyor? Buna niçin müsaade ediliyor?” demiş sosyal medya hesabından… Evet… Diken üstündeyiz… İçeriden dışarıdan esen muhalif rüzgarlardan, yalanlardan, iftiralardan çok fazla etkileniyoruz. Ruh halimiz de dalgalı. Bizi gri listeye sokan ABD yönetimindeki kirli yapı, o listeden çıkartınca ne kadar da sevindik, değil mi? Teröre, soykırıma, kara paraya alabildiğine destek veren pislikler, Türkiye’yi bunlarla mücadele etmemekle suçluyorlar. “Sakıncalılar!” listesine alıyorlar! Sonra, bir gün, gri listeden çıkartıveriyorlar. Gri listeye aldıklarında “Şer Odakları”, “Dış Güçler” ekonomimizi yıkmak için ellerinden geleni yapıyor, diyoruz… Aynı güçler, bu sefer gri listeden çıkarttıklarında “Bu bizim başarımızın ispatıdır!” yorumunu yapıyoruz. Ne yani, dış güçler, şer odakları insafa mı geldi, tavır mı değiştirdi? Türkiye’ye haksızlık yapmamaya mı karar verdi? Aynı şey, iki de bir notumuzu indiren ve arada bir de yükselten kredi derecelendirme kuruluşları için de geçerli. Onlar da şer odakları olarak notumuzu düşürüyorlar. Notumuzu yükselttiklerinde ise hep beraber seviniyoruz. Bildiğimiz bir şey var ki, bunlar, Türkiye’nin bölünüp parçalanması için ellerinden geleni yapan, biz borçlandıkça üzerimizdeki tahakkümlerini daha rahat icra edeceklerinin hesabını yapan şer odakları! Türkiye, bunlara bağımlı kaldığı müddetçe iki ayağının üzerinde duramayacak. Peki bu bağımlılıktan nasıl kurtuluruz, ekonomimizi “savaşın içinde olan ülkelerinkinden bile” daha kırılgan olmaktan nasıl kurtarabiliriz? Türkiye, enerji zengini bir ülke değil. Dahası, kullanılabilecek kaynaklarımızın büyük bir bölümünden istifade etmediğimiz, ettirilmediğimiz yönünde de bir dolu yayın var. Her neyse ne, enerji açığımız büyük. Yüz kazansak, yetmişini, seksenini enerjiye veriyoruz. Hal böyle olduğu halde, bütçe imkânlarının büyük bölümünü, enerjimizin hatırı sayılır kısmını olur olmaz işlere sarf ediyoruz. İsraf ediyoruz. Sistemimiz bozuk; memlekette neredeyse hiçbir iş yapmadıkları, fonksiyonlarını tamamen kaybettikleri halde, devletten dünyanın maaşını alan, sigortalarını bile devletin ödediği onbinlerce “seçilmiş” “kamu görevlisi” var. Sözde temsil ettikleri meslek mensuplarının enselerinde boza pişiren, Devlet’e yük, vatandaşa yük “oligarşik adacıklar”, meslek örgütleri var. Toprak sahibi Mehmet Efendi’nin malını üç otuza kapatıp, büyük servetlere, akıl almaz servetlere ulaşan ve vergi ödemeye gelince de hayli cimri davranan “Organize Sanayi Bölgesi” lobileri var. Çoğu “diplomalı mesleksiz” unvanıyla mezun olacak 10 milyona yakın üniversite öğrencimiz var. Mezunlarının yüzde 80’i, yarım yamalak da olsa eğitimini aldıkları mesleği icra etmeyen meslek okullarımız var. Sistem öyle çarpık ki… Bu köşeyi kaleme alan bu kardeşinize bile telefon açıp, “devlete kapak atma” mülâkatı için araya adam sokulmasını isteyenler var. Ve bu memlekette 12 yıl mecburi eğitim var. Mecburi… Stratejist İbrahim Keleş, Akit TV yayınında, “Güney Kore, ikinci dünya savaşından çıktığında bizden çok gerilerdeydi. Bakın, bugün nerelere geldi. Biz hep engellendik!” deyince… Bendeniz… Güney Kore’de mecburi eğitimin kaç- yıl olduğunu hatırlatma ihtiyacını hissettim. Orada mecburi eğitim 6 yıl, pekçok gelişmiş ülkede bizdeki 12 yıldan çok daha, çok çok daha az. Biz, takmışız bir 12 yıla, herkesi binalara bağlamışız. Gençlikleri binalarda öğütmeye devam ediyoruz. Okumak isteyen var, istemeyen var. Sen okumak isteyenle okumak istemeyeni aynı yerde toplarsan… Okumak istemeyen okumak isteyeni bozar!. Dersin huzurunu bozar. Öğretmeni çıldırtır. Öğretmen çıldırınca, gerilim artar. Gerilim artınca, okumak istemeyen öğretmene olmadık saygısızlıklar yapar. Olmadı, gider velisine şikâyet eder. Veliler de… Bilmem artık ne yapar! Dert çok; Öğrencilerin kahir ekseriyeti devlete kapak atmayı, yani memur olmayı hedefliyor ve memlekette üretim sıkıntısı var. Çocuklarımızı zamanında kabiliyetlerine göre yönlendirebilsek, okumak isteyen en yüksek okullarda okuyacak.. İstemeyen vaktinde mesleğe yönelecek, kalfa olacak, usta olacak, hayatını kazanacak. Evlenecek, yuvasını kuracak. Çoluk çocuğa kavuşacak. Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Nüfus artışının bu kadar azalması varoluşsal tehdittir!” deme ihtiyacını hissetmeyecek. SGK da bu kadar zarar etmeyecek, malûm ne kadar çok meslek erbabı, o kadar çok sigorta geliri!.. HHH Birçok sebep sayabilirim. Ancak, bu bahsettiklerim… Özellikle de eğitimdeki çarpıklık, ekonomimizin bu kadar kırılgan olmasının en önemli sebeplerinden. Öğrencilerin, mezunların kahir ekseriyetinin devlete kapak atmayı birinci hedef bellediği bir yapıda, neyi nasıl düzelteceksiniz? Memleketin kalkınması için özel sektörde çalışmanın cazip hale gelmesi lâzım. Özel sektör de “usta” istiyor. Ve usta yok gibi. Bugün yük artık iyice yaşlanmış ustaların sırtında. Onlar piyasadan çekilince ne olacak? Usta, neredeyse hiç kalmayacak! Usta kalmayınca üretim ne olur? Üretim azalınca, ekonomi ne olur? HHH Erken yaşta hayata atılmış, ekmeğini eline almış bir gencin, ekonomiye katkısını düşünün… Ve bir de, 25 ine kadar mecburi lise, girilmesi çok kolay üniversite derken oraya buraya savrulmuş ve hayatı iyice ötelemiş gencin ekonomiye zararını düşünün! HHH “12 yıl mecburi eğitim artı plansız programsız üniversiteleşme” meselesinin “ekonominin kırılganlığı” ile bağlantısını hala kuramayanlara diyecek bir şey yok!.. Onlar, “kâğıtların” iniş çıkışını takip ede dursunlar! Ekonomi yorumcuları da, “Faiz inerse ne olur, çıkarsa ne olur, altın ne olur, borsa ne olur?” muhabbetleri üzerinden hava atmaya devam etsinler! Bazı sorumsuzlar da, saçma sapan paylaşımlarıyla, yalanlarıyla ortalığı karıştırabilecek durumda olsunlar!
Ekleme Tarihi: 29 Ağustos 2024 - Perşembe
Serdar ARSEVEN

Ekonomi niçin bu kadar kırılgan?

MEMLEKETİN en sevimsiz vekillerinden biri, belki de en sevimsizi, “Maliye Bakanı İstifa etti! Pazartesi ülke yangın yeri!” paylaşımını yapınca, ülke ekonomisinin bundan büyük zarar görebileceği endişesi dile getirildi.

Maliye Bakanı’nın istifa edeceğine dair bir iddia, hele bir “vekil” tarafından böylesine kesin ifadelerle ortaya atılırsa, her ülkenin ekonomisi bir ölçüde etkilenir herhalde.

Etkilenir de, Türkiye kadar mı etkilenir?

Hollanda’nın, Rusya’nın, ABD’nin, İngiltere’nin, Japonya’nın, Güney Kore’nin vesairenin herhangi bir parlamenteri “Maliye Bakanı istia etti!” diye bir şey atsa ortaya, ülke ekonomisi için bu kadar telâşlanılır mı?

Türkiye ekonomisinin “çok kırılgan” olduğu ortada.

Bunu Sayın Erdoğan’a en yakın isimler de dile getiriyor.

Sayın Turgay Güler, geçtiğimiz günlerde “Şimşek istifa etti, yalanı ekonomiyi niçin olumsuz etkiliyor?

Biri hapşırsa piyasalar niçin karışıyor?

Milleti kim niye çileden çıkartıyor?

Buna niçin müsaade ediliyor?” demiş sosyal medya hesabından…

Evet…

Diken üstündeyiz…

İçeriden dışarıdan esen muhalif rüzgarlardan, yalanlardan, iftiralardan çok fazla etkileniyoruz.

Ruh halimiz de dalgalı.

Bizi gri listeye sokan ABD yönetimindeki kirli yapı, o listeden çıkartınca ne kadar da sevindik, değil mi?

Teröre, soykırıma, kara paraya alabildiğine destek veren pislikler, Türkiye’yi bunlarla mücadele etmemekle suçluyorlar.

“Sakıncalılar!” listesine alıyorlar!

Sonra, bir gün, gri listeden çıkartıveriyorlar.

Gri listeye aldıklarında “Şer Odakları”, “Dış Güçler” ekonomimizi yıkmak için ellerinden geleni yapıyor, diyoruz…

Aynı güçler, bu sefer gri listeden çıkarttıklarında “Bu bizim başarımızın ispatıdır!” yorumunu yapıyoruz.

Ne yani, dış güçler, şer odakları insafa mı geldi, tavır mı değiştirdi?

Türkiye’ye haksızlık yapmamaya mı karar verdi?

Aynı şey, iki de bir notumuzu indiren ve arada bir de yükselten kredi derecelendirme kuruluşları için de geçerli.

Onlar da şer odakları olarak notumuzu düşürüyorlar.

Notumuzu yükselttiklerinde ise hep beraber seviniyoruz.

Bildiğimiz bir şey var ki, bunlar, Türkiye’nin bölünüp parçalanması için ellerinden geleni yapan, biz borçlandıkça üzerimizdeki tahakkümlerini daha rahat icra edeceklerinin hesabını yapan şer odakları!

Türkiye, bunlara bağımlı kaldığı müddetçe iki ayağının üzerinde duramayacak.

Peki bu bağımlılıktan nasıl kurtuluruz, ekonomimizi “savaşın içinde olan ülkelerinkinden bile” daha kırılgan olmaktan nasıl kurtarabiliriz?

Türkiye, enerji zengini bir ülke değil.

Dahası, kullanılabilecek kaynaklarımızın büyük bir bölümünden istifade etmediğimiz, ettirilmediğimiz yönünde de bir dolu yayın var.

Her neyse ne, enerji açığımız büyük.

Yüz kazansak, yetmişini, seksenini enerjiye veriyoruz.

Hal böyle olduğu halde, bütçe imkânlarının büyük bölümünü, enerjimizin hatırı sayılır kısmını olur olmaz işlere sarf ediyoruz.

İsraf ediyoruz.

Sistemimiz bozuk; memlekette neredeyse hiçbir iş yapmadıkları, fonksiyonlarını tamamen kaybettikleri halde, devletten dünyanın maaşını alan, sigortalarını bile devletin ödediği onbinlerce “seçilmiş” “kamu görevlisi” var.

Sözde temsil ettikleri meslek mensuplarının enselerinde boza pişiren, Devlet’e yük, vatandaşa yük “oligarşik adacıklar”, meslek örgütleri var.

Toprak sahibi Mehmet Efendi’nin malını üç otuza kapatıp, büyük servetlere, akıl almaz servetlere ulaşan ve vergi ödemeye gelince de hayli cimri davranan “Organize Sanayi Bölgesi” lobileri var. Çoğu “diplomalı mesleksiz” unvanıyla mezun olacak 10 milyona yakın üniversite öğrencimiz var. Mezunlarının yüzde 80’i, yarım yamalak da olsa eğitimini aldıkları mesleği icra etmeyen meslek okullarımız var.

Sistem öyle çarpık ki…

Bu köşeyi kaleme alan bu kardeşinize bile telefon açıp, “devlete kapak atma” mülâkatı için araya adam sokulmasını isteyenler var. Ve bu memlekette 12 yıl mecburi eğitim var.

Mecburi…

Stratejist İbrahim Keleş, Akit TV yayınında, “Güney Kore, ikinci dünya savaşından çıktığında bizden çok gerilerdeydi. Bakın, bugün nerelere geldi. Biz hep engellendik!” deyince…

Bendeniz…

Güney Kore’de mecburi eğitimin kaç- yıl olduğunu hatırlatma ihtiyacını hissettim.

Orada mecburi eğitim 6 yıl, pekçok gelişmiş ülkede bizdeki 12 yıldan çok daha, çok çok daha az.

Biz, takmışız bir 12 yıla, herkesi binalara bağlamışız.

Gençlikleri binalarda öğütmeye devam ediyoruz.

Okumak isteyen var, istemeyen var.

Sen okumak isteyenle okumak istemeyeni aynı yerde toplarsan…

Okumak istemeyen okumak isteyeni bozar!.

Dersin huzurunu bozar.

Öğretmeni çıldırtır.

Öğretmen çıldırınca, gerilim artar.

Gerilim artınca, okumak istemeyen öğretmene olmadık saygısızlıklar yapar.

Olmadı, gider velisine şikâyet eder.

Veliler de…

Bilmem artık ne yapar!

Dert çok;

Öğrencilerin kahir ekseriyeti devlete kapak atmayı, yani memur olmayı hedefliyor ve memlekette üretim sıkıntısı var.

Çocuklarımızı zamanında kabiliyetlerine göre yönlendirebilsek, okumak isteyen en yüksek okullarda okuyacak..

İstemeyen vaktinde mesleğe yönelecek, kalfa olacak, usta olacak, hayatını kazanacak.

Evlenecek, yuvasını kuracak.

Çoluk çocuğa kavuşacak.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Nüfus artışının bu kadar azalması varoluşsal tehdittir!” deme ihtiyacını hissetmeyecek.

SGK da bu kadar zarar etmeyecek, malûm ne kadar çok meslek erbabı, o kadar çok sigorta geliri!..

HHH

Birçok sebep sayabilirim.

Ancak, bu bahsettiklerim…

Özellikle de eğitimdeki çarpıklık, ekonomimizin bu kadar kırılgan olmasının en önemli sebeplerinden.

Öğrencilerin, mezunların kahir ekseriyetinin devlete kapak atmayı birinci hedef bellediği bir yapıda, neyi nasıl düzelteceksiniz?

Memleketin kalkınması için özel sektörde çalışmanın cazip hale gelmesi lâzım.

Özel sektör de “usta” istiyor.

Ve usta yok gibi.

Bugün yük artık iyice yaşlanmış ustaların sırtında.

Onlar piyasadan çekilince ne olacak?

Usta, neredeyse hiç kalmayacak!

Usta kalmayınca üretim ne olur?

Üretim azalınca, ekonomi ne olur?

HHH

Erken yaşta hayata atılmış, ekmeğini eline almış bir gencin, ekonomiye katkısını düşünün…

Ve bir de, 25 ine kadar mecburi lise, girilmesi çok kolay üniversite derken oraya buraya savrulmuş ve hayatı iyice ötelemiş gencin ekonomiye zararını düşünün!

HHH

“12 yıl mecburi eğitim artı plansız programsız üniversiteleşme” meselesinin “ekonominin kırılganlığı” ile bağlantısını hala kuramayanlara diyecek bir şey yok!..

Onlar, “kâğıtların” iniş çıkışını takip ede dursunlar!

Ekonomi yorumcuları da, “Faiz inerse ne olur, çıkarsa ne olur, altın ne olur, borsa ne olur?” muhabbetleri üzerinden hava atmaya devam etsinler!

Bazı sorumsuzlar da, saçma sapan paylaşımlarıyla, yalanlarıyla ortalığı karıştırabilecek durumda olsunlar!

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yirmidortsaathaber.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.
timbir - birlik haber ajansi