Epeyce süredir uğraşıyorum belediyelerle.
İstisnalar müstesna, taşınması gittikçe zorlaşan yükler.
Memlekette irili ufaklı, 1408 adet belediye var.
Hadi ilâvemiz olsun; 32 bin 268 mahalle, 18 bin 254 köy.
1408 adet belediye başkanı, 50 bin 500 kadar muhtar!
Çok zengin bir ülkeyiz, çok
Paramız da bol, başkanımız da…
Oralarda sadece belediye başkanları değil, ayak altında dolaşan herkes başkan!
Her hangi bir belediyeye gidin, elinizi sallasanız “Başkanım”a çarpar.
Bir belediye meclis üyesine nasıl hitap edeceksiniz?
TBMM üyelerini, “Sayın Vekilim” diyerek hallediyorsunuz…
Belediyelerde ise “Sayın Başkanım!” diyeceksiniz, önünüze gelene!
“Yürüyen her şeye selâm ver, duranı her şeyi boya!” gibi bir şey.
Bizde herkes rütbeli, herkes başkan!
Ankara’nın Kızılay’ında, ya da İstanbul’un Taksim'inde “Başkanım!” diye seslenin, duyanların en az yarısı kafayı çevirip bakacaktır!
Hemen herkes, en az bir yere başkan.
Tam mânâsıyla başkanlık sistemi!
Belediyeler bu işin cılkının çıkartıldığı yerler.
Yerelin küçük krallıkları.
Oralarda bir vakitler tevazu vardı, vatandaşa bir nefes kadar yakın olmak vardı.
Şimdi bunlardan pek de eser kalmadı.
“Yerinden yönetim en iyi yönetim!” dendi…
“Memleket Ankara’dan yönetilemez!” dendi…
“Yerelin sorunlarını yereldeki bilir!” dendi, ama…
Her bir belediye, Küçük Ankara oldu.
Bir de “başka başka” durumlar var ki, esas mesele orada!
Türkiye’deki bunca belediyeden nemalananları düşünün, oralardan kaynaklı binlerce kez köşe dönmeleri…
Belediye kaynaklarına dikilen gözleri…
Belediyelerden bizlere de “çeşitli” tekliflerin geldiği olmuştur.
Oralarda iş yapacakmışız, mesela, 15 Temmuz konferansları verecekmişiz!
Tamam gelelim de…
İki lâf edelim de…
Bu işin “parasal” boyutu da varmış!
Bana bunu söyleyen her kim olduysa, çok fena fırça yedi!
Vatan evlâtları şehit olmuş, gazi olmuş…
Memleketim uçurumun kenarından dönmüş…
Biz 15 Temmuz konuşması için para alacağız…
Öyle mi?
Yürü git işine!
Bizimkisi çok küçük hesaplar…
Bir de şarkıcı, türkücü muhabbetleri var…
“Konser belediyeciliği.”
Belediyeler yıllardır cayır cayır konser organizasyonları düzenliyor…
Halkın paraları, birilerinin ceplerine gidiyor…
Bilhassa da “organizatör” denilenlerin ceplerine!
Şimdilerde, gündemde olan, Ankara Büyükşehir Belediyesi.
Başkan Mansur Yavaş, “Anketlerden açık ara birinci sırada çıkıyorum ya, sağlı sollu üzerime geliyorlar!” dedi.
Sosyal medyaya düşen rakamların gerçekleri yansıtmadığını söyledi.
Kendi rakamlarını verdi.
Aman Allah’ım, Mansur Yavaş’ın açıkladığı “konser” paraları da korkunç rakamlar!
Hepsi sanatçı denilenlerin ceplerine gitmemiş paraların, ışığa mışığa gitmiş…
Bana ne, gitmiş ya, bizden gitmiş ya!
Feslini bırak meselesinin de, aslına bak!
Konu “adalet”e intikal etmiş, daha fazla laf söylemeyelim o vakit.
Lâkin, “adalet”e intikal etmeyen başka mevzular için bol bol lâf edebiliriz.
Bu işin içinden sadece Mansur Yavaş’ın üzerine giderek çıkamayız.
Böyle yaparsak, “adaletli” davranmış olamayız!
Mesela…
Mansur Yavaş, yönettiği belediyenin SGK’ya olan borcunun Bakan’ın iddia ettiği gibi, 8.4 milyar lira filan olmadığını…
Sadece ve sadece 8 milyar liracık bir borç “birikimi”nin olduğunu söyledi!
Tamam öyle olsun; 8 milyar lira, yalnızca bir belediyenin SGK’ya borcu olsun…
Başka başka belediyeler de var, hemen bütün belediyeler SGK’ya borçlu!
1408 adet belediyenin 1300’ü diyelim!
Rakamlar muhtelif; belediyelerin SGK’ya taktığı borcun toplamda 100 milyarlarca lirayı bulduğu söyleniyor.
Deli para.
Borçlu belediyeler sadece CHP’liler değil, Ak Parti’den ve diğer partilerden birçok belediye de borçlu.
Borçlulukta ilk sıraları CHP’liler alıyormuş…
En büyük belediyeleri de onlar kazandı, malûm…
Bana hesabın tamamı lâzım, tamamı!..
Zira ben meselenin parti tarafında değilim, “Tüyü bitmemiş yetimin hakkı!” tarafındayım.
Yetim hakkının partisi, pırtısı mı olur?
İşler karışık…
Görevi başka partili belediye başkanından devralan da var, aynı partili belediye başkanından da…
Bunların hemen hepsi “Enkaz devraldık!” diyor.
Sonuçta olan da…
Borç takılan vatandaşa oluyor!
Sokaktaki vatandaşa!
x
Kim borç taktıysa taktı…
Sonuçta, SGK’ya, ona buna, yani, sana bana takıldı borçlar!..
Yıllar yılı biriken borçlar…
Nasıl oldu da birikti?
Nasıl oldu da, işler buraya kadar geldi?
Yetkililer niçin peşine düşmedi?
Vatandaşa iki kuruş borcu için haciz uygulayan “İdare”, borçlu belediyelerin borçları bu aşamaya gelinceye kadar, alacağı tahsil için neler yaptı?
Yok mu, bu işlerin sorumluları?
Yok mu, “Tamam, birçok belediye yıllar yılı SGK’ya borç taktı da…
Bunlar olup biterken siz neler yapıyordunuz, ey yetkililer?” diye soracak?
Emekçi çalıştıran Belediye, nasıl olur da SGK’ya prim borçlarını bunca yıl boyunca ödemez?
Nasıl olur da, tıkır tıkır ödemesi sağlanmaz?
Başka ne kalemler var acaba?
Denetim mekanizmaları nasıl işliyor?
“Tüyü bitmemiş yetimin hakkı” nasıl soruluyor, acaba?
X
Ben o partili, bu partili anlamam…
Ortada kamu zararı varsa, benim de zararımdır.
Milletimin zararıdır.
Partisine, pırtısına bakılmaksızın her yönetimden hesap sorulması, kamu alacaklarını takip ve tahsille görevli olanların da sorgulanması şarttır…
SGK borçları nasıl oldu da, bunca yıl boyunca birikti?
Bugüne kadar hangi belediyelerden kimler ne kadar nemalandı?
Kültürel etkinlikler, falanlar, filanlar adı altında, neler neler yapıldı?
Hangi belediye, hangi özel firmalara nasıl iş verdi?
Hangi belediye, nerelere, ne kadar taktı?
Sokaktaki vatandaşın hepsini bilmeye hakkı yok mu?
Pardon, duyamadım?
“Yok” mu?
Hımmm!..
Anladım!