Serdar ARSEVEN
Köşe Yazarı
Serdar ARSEVEN
 

​Bebeklerimizi koruyamıyoruz! 60 yıl kadar önce, ben!

“Yeniden Doğan Bebek Çetesi” gündemi, bir güzel unutturulmuşken… İzmir’den en büyüğü beş yaşındaki beş bebeğimizin, elektrikli sobanın devrilmesi sonucu çıkan yangında hayatlarını kaybettiği haberi geliyor… En küçüğü 1, en büyüğü 5 yaşında bebekler… Babaları, hırsızlık vesaire suçlardan cezaevinde, anneleri kâğıt toplayarak, başka işler yaparak eve ekmek götürmeye çalışıyor… Anneleri, her evden çıkışında, kendince tedbir alıyor, kapı kolunu çekerek bebekleri dışarı çıkamaz hale getiriyor. Soba devriliyor ve olanlar oluyor. Haberler “acı” yüklü; “Çocuklarını kaybeden anne Melisa Sinem Akcan ve tutuklu baba Hakan Akcan, verilen izinle cenazeye katıldı, göz yaşları sel oldu!” Ayrıntıları bilemiyoruz, yürek yakan hadisenin arkasından neler çıkar bilemiyoruz. Hepimizin bildiği bir gerçek var: Bebeklerimizi koruyamıyoruz, hatta korumuyoruz! Bunda hepimizin sorumluluğu var, bunu da biliyoruz. Şimdi bu yürek yakan hadiseden, yetkililerin ne kadar sorumlu olduğu tartışılıyor. Ben de, bu tartışmaya bir katkı sunmak için, 60 sene kadar önce yaşadıklarımı anlatayım diyorum. Ben, bebek… Ablam da bebek. İkimiz, Almanya’daki bir evde. Yapayalnız! Annem ve merhum Babam ilk gurbetçilerden.   Ablam burada doğuyor, çalışmak için gittikleri Almanya’ya götürüyorlar. Orada ben dünyaya geliyorum, yıl 1965. Evde iki bebek, ablam ve ben. Annem ve Merhum Babam çalışıyor. Şartlar çok zorlu, yaşadıkları tek göz evde tuvalet bile yok. Af edersiniz, hacetler bir leğene gideriliyor ve o leğen her seferinde yıkanıyor.   Böyle bir durum. Biz evde, iki bebek yalnız. Ablam, tahtadan atının üzerine düşüyor, dudağı yarılıyor. Kan revan, babam evde yalnız, sağlık merkezine götürüyor. Ben iki yaşında, evde yalnız. Onları bekliyorum!   Fabrikada çalışan anneme haber ulaştırılıyor. Bin telâşla eve geliyor, beni kaptığı gibi sağlık merkezine koşturuyor… Böyle bir durum. x Evde yalnız iki bebek. Almanlar, bu işlerde çok hassaslar.   Komşuluk momşuluktan değil tabii, kendi canlarını düşündüklerinden ilgileniyorlar. İlgilenmeleri de, “polise haber vermek” şeklinde. “Evde iki bebek yalnız kalıyor. Bu durum da hepimizin hayatını tehlikeye atıyor!” şikâyeti. Öyle ya, bebek bunlar, her şeyi yapabilirler. Evi havaya uçurabilir ya da tüm sokağa yakacak bir yangın çıkartabilirler. Kendilerini de, sokaktakileri de yakabilirler!   Her şey olabilir. İhbarı alan polis geliyor, bizimkilere “Böyle olmaz!” diyor. Aile Bakanlığı’ndan mıdır artık, neredendir, birileri geliyor… Bizi almak istiyor. O zamanlar, şimdiki zaman gibi değil. Bakıcı bulmak çok zor, orası da küçük bir kasaba, büsbütün zor.   Bizimkiler, beni Alman yetkililere teslim etmek istemiyor. Öyle ya, bu işin Hıristiyan yapılması var, bir daha oradan alamaması var. Lakin, orada, 60 sene kadar evvel bile, “vermem” demek, çare değil. Bebeklerinin güvenliğini sağlayamazsan, bir ihtar, iki ihtar, alıveriyorlar! Bizimkiler için tek çare, bebeklerden hiç olmazsa birini, Türkiye’de bırakmak. Ablam, daha sonra getirilmek üzere Almanya’da kalıyor.   Ben üç, dört günlük tren yolculuğuna çıkartılıyorum. Türkiye’ye getiriliyorum. Merhum Dedem çok zengin ama, o yaşta torun yükü almak istemiyor. Beni Eyüp’te bir yuvaya bırakıyorlar. Annem ve Merhum Babam, Almanya'da...Ben, yuvada epeyce dayak yiyorum, iki buçuk, üç yaşındayken.. Kulaklarımın yerlerinden ayrılacak kadar çekildiğini fark edince, beni çeke çeke yuvadan alıyor akrabalar filan..   Uzun lâfın kısası: Bundan atmış yıl kadar önce… Beni Almanya’da barındırmamışlar... Komşuların şikâyeti üzerine harekete geçen Alman görevliler, “Ya anne baba olur bakarsınız, bebeklerin de, sokağın da güvenliğini sağlarsınız… Ya da alırız elinizden onları!” demişler. Bizimkilerin itirazlarını filan dinlememişler!   Bizimkiler de, başka çare bulamayınca beni Türkiye’ye bırakmışlar! X Bundan yaklaşık 60 sene sonra... Beş bebek, “ev demeye” bin şahit ister berbat bir mekânda, yapayalnız… Dışarıya çıkış kapısının kolu çekilmiş, içeride mahkûm. Elektrik sobası devriliyor, yangın çıkıyor…   Veeee…. Göz yaşları sel oluyor! Bazı gayet yetkili şahıslar da, “Kanun değiştirmek lâzım” diyor. Bunları söyleyenler kanun yapma konumunda olan yetkili şahıslar, yanlış anlaşılmasın!.. X Demek ki, bundan 60 sene kadar evvel, Almanya’da mevzuat müsaitmiş…   Öyle bırakmamışlar beni. Atmış sene sonra, İzmir’de beş bebek… O evde.. Yapayalnız… Ve cenaze merasimi… Göz yaşları sel!
Ekleme Tarihi: 15 Kasım 2024 - Cuma
Serdar ARSEVEN

​Bebeklerimizi koruyamıyoruz! 60 yıl kadar önce, ben!

“Yeniden Doğan Bebek Çetesi” gündemi, bir güzel unutturulmuşken…

İzmir’den en büyüğü beş yaşındaki beş bebeğimizin, elektrikli sobanın devrilmesi sonucu çıkan yangında hayatlarını kaybettiği haberi geliyor…

En küçüğü 1, en büyüğü 5 yaşında bebekler…

Babaları, hırsızlık vesaire suçlardan cezaevinde, anneleri kâğıt toplayarak, başka işler yaparak eve ekmek götürmeye çalışıyor…

Anneleri, her evden çıkışında, kendince tedbir alıyor, kapı kolunu çekerek bebekleri dışarı çıkamaz hale getiriyor.

Soba devriliyor ve olanlar oluyor.

Haberler “acı” yüklü;

“Çocuklarını kaybeden anne Melisa Sinem Akcan ve tutuklu baba Hakan Akcan, verilen izinle cenazeye katıldı, göz yaşları sel oldu!”

Ayrıntıları bilemiyoruz, yürek yakan hadisenin arkasından neler çıkar bilemiyoruz.

Hepimizin bildiği bir gerçek var:

Bebeklerimizi koruyamıyoruz, hatta korumuyoruz!

Bunda hepimizin sorumluluğu var, bunu da biliyoruz.

Şimdi bu yürek yakan hadiseden, yetkililerin ne kadar sorumlu olduğu tartışılıyor.

Ben de, bu tartışmaya bir katkı sunmak için, 60 sene kadar önce yaşadıklarımı anlatayım diyorum.

Ben, bebek…

Ablam da bebek.

İkimiz, Almanya’daki bir evde.

Yapayalnız!

Annem ve merhum Babam ilk gurbetçilerden.

 

Ablam burada doğuyor, çalışmak için gittikleri Almanya’ya götürüyorlar.

Orada ben dünyaya geliyorum, yıl 1965.

Evde iki bebek, ablam ve ben.

Annem ve Merhum Babam çalışıyor.

Şartlar çok zorlu, yaşadıkları tek göz evde tuvalet bile yok.

Af edersiniz, hacetler bir leğene gideriliyor ve o leğen her seferinde yıkanıyor.

 

Böyle bir durum.

Biz evde, iki bebek yalnız.

Ablam, tahtadan atının üzerine düşüyor, dudağı yarılıyor.

Kan revan, babam evde yalnız, sağlık merkezine götürüyor.

Ben iki yaşında, evde yalnız.

Onları bekliyorum!

 

Fabrikada çalışan anneme haber ulaştırılıyor.

Bin telâşla eve geliyor, beni kaptığı gibi sağlık merkezine koşturuyor…

Böyle bir durum.

x

Evde yalnız iki bebek.

Almanlar, bu işlerde çok hassaslar.

 

Komşuluk momşuluktan değil tabii, kendi canlarını düşündüklerinden ilgileniyorlar.

İlgilenmeleri de, “polise haber vermek” şeklinde.

“Evde iki bebek yalnız kalıyor. Bu durum da hepimizin hayatını tehlikeye atıyor!” şikâyeti.

Öyle ya, bebek bunlar, her şeyi yapabilirler.

Evi havaya uçurabilir ya da tüm sokağa yakacak bir yangın çıkartabilirler.

Kendilerini de, sokaktakileri de yakabilirler!

 

Her şey olabilir.

İhbarı alan polis geliyor, bizimkilere “Böyle olmaz!” diyor.

Aile Bakanlığı’ndan mıdır artık, neredendir, birileri geliyor…

Bizi almak istiyor.

O zamanlar, şimdiki zaman gibi değil.

Bakıcı bulmak çok zor, orası da küçük bir kasaba, büsbütün zor.

 

Bizimkiler, beni Alman yetkililere teslim etmek istemiyor.

Öyle ya, bu işin Hıristiyan yapılması var, bir daha oradan alamaması var.

Lakin, orada, 60 sene kadar evvel bile, “vermem” demek, çare değil.

Bebeklerinin güvenliğini sağlayamazsan, bir ihtar, iki ihtar, alıveriyorlar!

Bizimkiler için tek çare, bebeklerden hiç olmazsa birini, Türkiye’de bırakmak.

Ablam, daha sonra getirilmek üzere Almanya’da kalıyor.

 

Ben üç, dört günlük tren yolculuğuna çıkartılıyorum.

Türkiye’ye getiriliyorum.

Merhum Dedem çok zengin ama, o yaşta torun yükü almak istemiyor.

Beni Eyüp’te bir yuvaya bırakıyorlar.

Annem ve Merhum Babam, Almanya'da...Ben, yuvada epeyce dayak yiyorum, iki buçuk, üç yaşındayken..

Kulaklarımın yerlerinden ayrılacak kadar çekildiğini fark edince, beni çeke çeke yuvadan alıyor akrabalar filan..

 

Uzun lâfın kısası:

Bundan atmış yıl kadar önce…

Beni Almanya’da barındırmamışlar...

Komşuların şikâyeti üzerine harekete geçen Alman görevliler, “Ya anne baba olur bakarsınız, bebeklerin de, sokağın da güvenliğini sağlarsınız…

Ya da alırız elinizden onları!” demişler.

Bizimkilerin itirazlarını filan dinlememişler!

 

Bizimkiler de, başka çare bulamayınca beni Türkiye’ye bırakmışlar!

X

Bundan yaklaşık 60 sene sonra...

Beş bebek, “ev demeye” bin şahit ister berbat bir mekânda, yapayalnız…

Dışarıya çıkış kapısının kolu çekilmiş, içeride mahkûm.

Elektrik sobası devriliyor, yangın çıkıyor…

 

Veeee….

Göz yaşları sel oluyor!

Bazı gayet yetkili şahıslar da, “Kanun değiştirmek lâzım” diyor.

Bunları söyleyenler kanun yapma konumunda olan yetkili şahıslar, yanlış anlaşılmasın!..

X

Demek ki, bundan 60 sene kadar evvel, Almanya’da mevzuat müsaitmiş…

 

Öyle bırakmamışlar beni.

Atmış sene sonra, İzmir’de beş bebek…

O evde..

Yapayalnız…

Ve cenaze merasimi…

Göz yaşları sel!

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yirmidortsaathaber.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.
timbir - birlik haber ajansi