Akİt TV’de, Gazeteci-Yazar Sabri Şahsuvar’ın yönettiği Derin Kutu adlı programa bizimle birlikte konuk olan Hukukçu Ertuğrul Akar “süresiz nafaka haksızlığı” başlığı altında, ilginç bir hadiseyi paylaştı.
Düğün bitiminde, gelin tarafı ile damat tarafı “takıların” hangi ailede kalacağı konusunda tartışma yaşıyorlar.
Tartışma büyüyor, kavga çıkıyor.
İş karakolluk oluyor.
Sonrasında da…
Yepyeni evliler boşanıyor!..
En kısa süreli evliliklerden biri, belki de en kısası.
İşin “süresiz nafaka” kısmına gelince…
Damat, tam 7 yıldır nafaka ödüyormuş karşı tarafa!..
"Elini bile değdirmediği kişiye ömür boyu nafaka" ödeyecek!
Ödeyemezse, hapis!..
Hukukçular Zeki Arıtürk ve Ertuğrul Akar’ın aktardıkları birçok vak’a var.
Evliliklerde “maddiyat” öne çıkıyor artık…
Mal, mülk hesapları yapılıyor ince ince…
Bundan dolayı da…
“Evlenmekten” uzak duranların sayısı artıyor!..
***
Hem Sayın Cumhurbaşkanı, hem eski-yeni adalet ve aile bakanları, “süresiz nafaka uygulaması”nın son derece yanlış olduğunu ve mutlaka “adil” bir düzenlemeye gidilmesi gerektiğini söylüyorlar.
Söylüyorlar da…
Olmuyor bir türlü.
Niçin olmuyor?
Programda, “Bazı kesimlerin baskısından ve oy endişesinden!” bahsedildi.
Bazı kesimlerin baskısını bilemem…
Lâkin, oy endişesi ise mesele…
Yani, süresiz nafaka meselesi “adil bir çözüme kavuştuğu” takdirde bundan rahatsızlık duyan seçmenlerin “oya yansıyacak” tepkisinden endişe ediliyorsa…
Bu yanlış hesap…
Zira, süresiz nafaka uygulamasından rahatsız olanlar sadece erkekler değil; sayıları en az onlar kadar olan kadınlar da şikâyetçi bu işten.
Evlâdının kısa süreli evliliğin ardından ömür boyu nafaka cezasına mahkûm olduğunu gören anneyi de düşünmek lâzım…
Ablalar, halalar, teyzeler hep rahatsız bu uygulamadan.
***
Sayın Cumhurbaşkanı, geçen hafta, “ülkemizdeki doğurganlık oranı”nın dibe vurduğuna dikkat çekmiş, bu durumu felâkete gidiş olarak nitelendirmişti…
“Türkiye için varoluşsal felaket!”
Bu kadar sıkıntılı bir durum; böyle giderse, varlığımız tehlikeye girecek!
İstiklâl ve istikbalimiz!
Bu durumda, her vatan evlâdının, memleketini seven herkesin elinden gelen gayreti göstermesi gerekiyor.
Devletimizi yönetenlerin de “öncülük” etmesi…
Süresiz nafaka uygulaması, birçok genci “evlilikten uzak tutan” faktörlerden biriyse…
Bunun “adaletsiz bir uygulama olduğu ve mutlaka düzeltilmesi gerektiği” Devletimizin zirvesinde bulunanlar tarafından defalarca ifade edildiyse…
Gereğini bir an evvel yapmaktan başka bir çare yoktur.
***
Elbette birçok sebebi var, doğurganlık oranını düşmesinin…
Mesela…
Mecburi eğitim süresinin 12 yıl olması ve devamında da, üniversite kapılarının hemen herkese açık tutulması... (Yarım netle bile girilebilen üniversite, hemen herkese açıktır, zira!)
“Ne alâkası var, doğurganlıkla eğitim süresinin, üniversitelerin?" diye soranları, anlamakta güçlük çekiyorum.
Ne demek ne alâkası var?
Milyonları 6 yaşında sisteme sokup, -en az- 12 yıl orada tutuyorsunuz…
Mecbur ediyorsunuz!..
Gençlerin kahir ekseriyeti mesleksiz olarak çıkıyor liseden; yaş en az 18.
Üniversite okumak da adeta olmazsa olmaz, çok da kolay, yarım net bile yapamayan üniversiteli olabiliyor!..
Yaklaşık 10 milyon üniversite öğrencimiz var.
Bunlar, 23-24 yaşında mezun oluyorlar.
Kahir ekseriyeti, diplomalarında ne yazarsa yazsın, aslında mesleksiz.
Yani, piyasaya çıktıklarında “asgari ücretle” bile çalışma imkânı bulamıyorlar.
Milyonlarca genç; bu durumda nasıl evlensin?
Milyonlarca genç, hayatı öteledikçe öteliyorsa, nüfus nasıl artsın?
Bu meselede, yönlendirme faslı çok mühim;
15 yaşına kadar “okula devam etmeme” isteği devam eden genci, orada zorla tutarak verim alma ihtimaliniz çok düşük.
O yaşta, bir mesleğe adım atsa “okula devam etmek istemeyen” genç, 20 yaşına kadar meslek sahibi olur.
O süreçte, hem parasını kazanır, hem meslekte tecrübe edinir..
20 yaşında eni konu usta olur; diyelim ki 22 yaşına geldiğinde de yuvasını kurar!..
İtiraz hazır:
“Öyle diyorsun da, meslek eğitimi denilen bir şey var, meslek lisesine gitsin efendim, ya da Meslekî Eğitim Merkezi-MESEM’e.”
Bunlar kâğıt üzerinde güzel işler.
Okul-piyasa entegrasyonu da parlak lâf.
Ama, öyle olmuyor bu işler.
Meslek okullarına gidenlerin kahir ekseriyeti, yarım yamalak da olsa eğitimi aldıkları mesleğe devam etmiyor.
Başka başka alanlara yöneliyor.
Meslek eğitimi devlete çok pahalıya patlıyor ama, verimi çok düşük.
Büyük kaynak israfı.
Yarı okul, yarı iş yeri sistemi yürümüyor.
Bizim meslekten bilirim;
Okurken çalışanlar, mesleği bir yere kadar öğrenebiliyor.
Mesleği iyice kavrayabilmek için “yaş kemale ermeden” tam zamanlı çalışmak lâzım.
Hem okumak hem de çalışmak kıymetli ama, hiç olmazsa yaz tatillerinde tam zamanlı olarak çalışmak, geceyi gündüze katmak, işin çilesini çekmek, rüyalarda görür hale gelmek şart!..
Yoksa olmuyor!..
Olmayınca da…
Usta da, kalfa da bulunamıyor!..
Gence, 18 yaşından, hele 24,25 yaşından sonra bir mesleği öğretmek, neredeyse imkânsız hale geldiğinden…
İşyeri sahipleri iş yapabilecek adam, milyonlarca genç de “iş” arıyor!
Ne yapacaksınız, her yıl 1.5 milyon genci “Kamu”ya mı alacaksınız?
***
Üniversiteyi, adam gibi okuyacaksan git!..
Okumayacaksan, bir mesleğe yönel.
İş işten geçmeden eni konu “usta” ol, bir yuva kur, çoluk çocuğa karış.
Ne yani; 22 yaş, evlenmek için çok mu erken?
Hem bir şey söyleyelim mi; piyasada yetişenler, üniversite okuyanlardan çok daha önce olgunlaşıyorlar.
Hayat mücadelesine giren insan, her gününü dolu dolu yaşıyor.
Çabuk büyüyor.
MEDYA İLGİSİZLİĞİNİN
SEBEBİ NE?
Bu, “doğurganlık oranının dibe vurması” meselesinin ne yaman bir mesele olduğu, memleketimizi nasıl bir “varoluşsal felâketle” karşı karşıya bıraktığı ortada.
Bunu Sayın Cumhurbaşkanı geçen hafta ifade etti ama, gördüğümüz kadarıyla “AK Parti’ye yakın” medya, bu konuya fazla ilgi göstermedi.
Mevzu, “beka” meselesi olduğuna göre ve Sayın Cumhurbaşkanı da, bu konunun önemine dikkat çektiğine göre, bu “ilgisizliğin” sebebi ne olabilir?
Çekindikleri bir yerler yoktur, herhalde!..
Olsa olsa, “metal yorgunluğu”ndandır!
***
Her neyse ne!
Bakın, Sayın Cumhurbaşkanı dünkü grup toplantısında “başıboş köpek meselesinin” ne kadar sıkıntılı bir noktaya geldiğini ayrıntılı olarak izah etti.
Bu uzun süredir dikkat çektiğimiz bir problemdi ve Sayın Cumhurbaşkanı da, epeyce süre evvel, bu konunun çözüme kavuşturulması için ilgili birimlere talimat verdiğini söylemişti.
Başıboş köpeklerin ne büyük hızla çoğaldığı hesaba katıldığında, bu izahı güç vakit kaybının, sorunun iyice büyümesine sebebiyet verdiği görülür.
5199 Sayılı Kanun’un da sıkıntının esas sebebi olduğu açık.
Tıpkı İstanbul Sözleşmesi’nde olduğu gibi, birileri “gürültü” arasında bir şeyler yapıyor, maliyeti bütün memleket ödüyor.
“İşe yarar müdahaleler” geciktikçe de, çözüm zorlaşıyor ; sosyal ve ekonomik maliyetler artıyor.
“Anadolu Ailesi”ni yok etmeyi hedefleyen saldırılar, evlenmekten caydıran kanunlar, evliliği geciktiren sebepler, doğurganlık oranının dibe vurması gibi “varoluşsal felâkete gidiş” meselelerinde de iş maalesef çok ağırdan alındı…
“Yuva yıkıcı programlara” bile en ufak bir müdahale gelmedi!
RTÜK Başkanı Ebubekir Şahin, “gündüz kuşağı programcıları”nı, “Ya kendilerine gelecekler ya da gereğini yapacağız!” diyerek uyardı, biliyorsunuz.
İşaret edilenler hangileriyse…
Kendilerine gelmeleri için bir süre daha tanınacak demek ki.
Bakalım kendilerine gelecekler mi?
Gelmezlerse neler yapılacak?
Hangilerine yapılacak?
H H H
Neresinden bakarsanız bakın, sıkıntı var.
Rabbim, yardımcımız olsun.
Bizleri, “varoluşsal felâket"ten muhafaza buyursun.