Serdar ARSEVEN
Köşe Yazarı
Serdar ARSEVEN
 

Yeni Doğan Bebek Çetesi… Sezaryenle doğumlar!

‘Bebek katili’ dendiğinde, aklımıza Soykırımcı İsrail ile onun taşeronu PKK Terör Örgütü gelir. Buna bir de “çete” eklendi. “Yeni doğan bebek çetesi!” İddianame’ye göre, Yeni doğan bebekler, SSK’yı soymak için özel hastanelerin yoğun bakımlarına yatırılmış… Katledilmiş!.. İddianame’de, bebek hastaların, uygun sağlık hizmeti almalarını sağlayacak hastanelere sevk yerine, şüphelilerin seçtiği, örgüt adına kârlı görünen hastanelere yatırıldığı anlatılıyor. Esas amacın, bebeklerin iyileştirilmesi değil, en fazla vurgunun elde edilmesi olduğu kaydediliyor! ( A.A. / İrem Demir, Elif Somuncu, Mustafa Hatipoğlu / 17.10.2024 / Güncelleme : 18.10.2024) Ortaya dökülen “ kayıtlar” tüyler ürpertici, tam mânâsıyla bebek kırımı! İddianame’nin isimler listesinde, doktorundan hemşiresine, hastane sahibinden diğer sağlık görevlilerine kadar bir dizi “şüpheli” var. “Çetebaşı”lık şüphelisi kişi ya da kişiler, her yere girip çıkmışlar, hemen hemen bütün akımlardan siyasilerle, bürokratlarla bol bol fotoğrafları var. Avukat Ayşenaz Çimen, İddianame’de ismi geçenlerden biri hakkında şu notu düşmüş: “Yeni doğan çete şüphelisinin, 1998’de PKK üyeliğinden 12 yıl kesinleşmiş cezası varmış. 2003’te ‘Topluma Kazandırma Yasası’yla cezası 2 yıla indirilmiş daha sonra da doktorluğa geri dönmüş!” “Topluma Kazandırma Yasası”, öyle mi?! Neler gördük neler… Savcıya tehdit videosunu izlemişsinizdir, memleketin kaç hâkimi, savcısı tehdit altında kim bilir? “Yenidoğan Bebek Çetesi”nin, İddianame’de yer alan menfur faaliyetler dizisine ve sürece baktığımızda, konunun “şüpheli” listesindekilerden çok daha fazla kişiye uzanabileceğini görüyorsunuz. “Nereye kadar giderse gitsin, ucu kimlere dokunursa dokunsun!” kalıbına müracaat etmenin tam vaktidir! İnsan olan herkesin vicdanını isyan ettirecek bir “iddialar” dizisi bu… İddianame’den çıkan sonuca göre, yeni doğanlarımızı koruyamıyoruz gözlerini para hırsı bürümüşlerden! Bir de, politika kavgası yok mu, tam çıldırıyor insan! Ortada, yeni doğan bebeklerimizin katledilmeleri gibi akıl almaz, kan donduran iddialar var ama tarafların taraftarları “O bu partiye yakın, bu bu partiye yakın!” kavgasında! Vicdanlar kurumuş, varsa yoksa politika!.. ÖZEL OKUL, ÖZEL HASTANE! İYİ’LER ALINMASIN AMA! Bebeklerimize yanıyoruz. Memleketimizin düştüğü, düşürüldüğü hallere yanıyoruz. Eğitim, sağlık işleri “özelleştirilince”, maalesef öğrenci de, hasta da “müşteri” oluyor! İşlerini düzgün yapanlar var elbet ama, bu “özelleşme, özelleştirme” işlerine hep mesafeli olmuşumdur. “Özelleştirme”nin Devlet’in sırtındaki yükü alacağı ve vatandaşa çok daha iyi hizmet gitmesini sağlayacağı söylenir hep ama sonuçlar hiç de öyle olmuyor. Mesela… “Sezaryenle doğum” meselesi! Sayın Emine Erdoğan, “Sezaryen ile doğumları azaltmak için seferberlik başlatmalıyız!” demişti çeşitli vesilelerle. “Dünya Sağlık Örgütü'nün zorunlu gerekçeler çerçevesinde ideal sezaryen oranını %15 olarak açıkladığı bir vasatta, Türkiye'de %53 olan sezaryen oranının alarm verici düzeyde olduğunu” vurgulamıştı. Sayın Emine Erdoğan, “normal doğum kampanyası” faaliyetlerine hız kesmeden devam ediyor. Bu ayın başında, Beştepe Millet Kongre ve Kültür Merkezi'nde 'Doğal Olan Normal Doğum” temalı toplantı vardı. Sağlık Bakanı Kemal Memişoğlu ile Aile Bakanı Mahinur Özdemir Göktaş’ın da katıldığı toplantıda da, “Sezeryanla doğum”ların kabul edilebilir oranların çok çok üzerinde olduğuna vurgu yaptı, Sayın Erdoğan. Sağlık Bakanı Kemal Memişoğlu da, desteklerinden dolayı Sayın Erdoğan’a teşekkür ettikten sonra şunları söyledi: “Bilimsel veriler göstermektedir ki sezaryen doğum sonrası iyileşme sürecini uzatmakta, enfeksiyon riskini arttırmakta ve en önemlisi doğurganlık kapasitesini sınırlayarak anne adaylarını ileriki gebeliklerde daha fazla komplikasyonla karşı karşıya bırakmaktadır!” Sayın Bakan’ın konuşmasında, “özel hastanelerle, devlet hastaneleri sezaryenle doğum” kıyaslaması yoktu ama Bakanlık verileri, özel hastanelerdeki sezaryenle doğum oranlarının çok daha yüksek olduğunu gösteriyor. Bakalım; Sağlık Bakanlığı “denetimleri” arttıracakmış. Umarım; “market denetimleri” gibi sonuçsuz kalmaz bu işler ve sezaryenle doğum rakamları iyice düşer. Sadece ve sadece “mecbur kalınan” durumlarda bu yola başvurulur!.. Gereksiz Sezeryan uygulamaları da hakkıyla cezalandırılır! Bunları yazarken… Şöyle bir geriye döndüm: Recep Akdağ, Sağlık Bakanı iken, özel hastanelerdeki sezaryen ile doğum oranlarının yüksekliğine dikkat çekmiş… Özel hastanelerdeki doğumların yüzde 71’inin sezaryenle yapıldığına vurgu yapmış Sayın Bakan! Bu oran devlet hastanelerinde ise yüzde 38 olarak kaydedilmiş! Neredeyse iki katı!.. Bu nasıl oluyor da oluyor? Özel hastanelerdeki sezaryen ile doğum oranının devlet hastanelerindeki oranı neredeyse ikiye katlamasının sebepleri nelerdir? Bu oranlar, bugün ne noktadadır? Sezaryan malûm; mecbur kalındığında uygulanması gereken bir yöntem; birçok “yan etkisi” var. “Nüfus artış hızının varoluşsal tehdit oluşturacak derecede düştüğünün” bizzat Sayın Cumhurbaşkanı tarafından ilan edildiği bir süreçte, bu konunun üzerinde durmamak olur mu? Evet, özel hastaneler! İşlerini iyi yapan hastane sahipleri, özel hastane hekimleri, hemşireleri, diğer sağlık çalışanları lütfen alınmasınlar… Bildiğim iyi özel hastaneler ve ekipler var ama… Benim işaret ettiğim, “genel” tablo. Kendimden bir şey ekliyor da değilim, bu tabloya! En yetkili isimlerin “şikâyetlerini” aktarıyorum. Çoğu durumda şikâyetten öteye gidemeyen yetkililerin! YARGILAMALAR VE BOŞLUK HAVASI! Bebeklerimize kıyıyorlar ve biz izliyoruz!.. Bir de yargılama boyutu var. Şüpheliler, hüküm giyecek olurlarsa… Sonuç ne olacak? Ne kadar yatacaklar? Bu soruya hukukçularımız tarafından verilen cevaplara baktığınızda, “Eyvah, eyvah!” diyorsunuz* Eyvah eyvah!.. x Memlekette bir “boşluk” havası var. Bazı sözler veriliyor; şu yapılacak, bu yapılacak deniliyor… Mesela… “Fırsatçılara göz açtırılmayacak!” deniliyor yıllardır… Amma velâkin, iktidarın en itibar ettiği kanallarda bile sık sık “Fırsatçılar, sürekli olarak her şeye zam yapıyor!” haberleri dikkat çekmekte. Zincir marketler vurdukça vuruyormuş, enflasyon oranları düşmesine rağmen!.. Ne demek bu? İktidar’ın bunlara gücü yetmiyor mu yani? Fırsatçılara göz açtırılmayacak, fırsatçılara göz açtırılmayacak… Eeee? İktidara en yakın kanallar bile, bunların bugün de “çatır çatır” fırsatçılık yaptığını söylüyor. Bu iş yıllardır böyle. Niçin? "Hal Yasası çıkartılacak!" diye yıllardır söz veriliyor ama bir türlü netice gelmiyor! Niçin? Kimler engelliyor? İktidarın bir şeyleri izah etmekte iyice zorlandığı bu vasatta, muhalefet partileri de dökülüyor. Ana Muhalefet Genel Başkanı’nın en büyük vaadi, iktidara geldikleri takdirde rakı fiyatlarına indirim yapmak!.. Diğer muhalefet partilerinin durumları da parlak değil. Bundan dolayı da, araştırmalar en büyük seçmen grubunu “kararsızlarla, oy kullanmamayı düşünenlerin” oluşturduğunu ortaya koyuyor! İktidarın ve muhalefetin tıkandığı, vatandaşın her iki taraftan da ümidini kestiği dönemlerde, devreye girmek için heveslenenler kimlerdir malûm! “Siyaset Kurumu” denilen, bunların heveslerini kursaklarında bırakabilecek mi, bakalım!
Ekleme Tarihi: 21 Ekim 2024 - Pazartesi
Serdar ARSEVEN

Yeni Doğan Bebek Çetesi… Sezaryenle doğumlar!

‘Bebek katili’ dendiğinde, aklımıza Soykırımcı İsrail ile onun taşeronu PKK Terör Örgütü gelir.

Buna bir de “çete” eklendi.

“Yeni doğan bebek çetesi!”

İddianame’ye göre,

Yeni doğan bebekler, SSK’yı soymak için özel hastanelerin yoğun bakımlarına yatırılmış…

Katledilmiş!..

İddianame’de, bebek hastaların, uygun sağlık hizmeti almalarını sağlayacak hastanelere sevk yerine, şüphelilerin seçtiği, örgüt adına kârlı görünen hastanelere yatırıldığı anlatılıyor.

Esas amacın, bebeklerin iyileştirilmesi değil, en fazla vurgunun elde edilmesi olduğu kaydediliyor! ( A.A. / İrem Demir, Elif Somuncu, Mustafa Hatipoğlu / 17.10.2024 / Güncelleme : 18.10.2024)

Ortaya dökülen “ kayıtlar” tüyler ürpertici, tam mânâsıyla bebek kırımı!

İddianame’nin isimler listesinde, doktorundan hemşiresine, hastane sahibinden diğer sağlık görevlilerine kadar bir dizi “şüpheli” var.

“Çetebaşı”lık şüphelisi kişi ya da kişiler, her yere girip çıkmışlar, hemen hemen bütün akımlardan siyasilerle, bürokratlarla bol bol fotoğrafları var.

Avukat Ayşenaz Çimen, İddianame’de ismi geçenlerden biri hakkında şu notu düşmüş:

“Yeni doğan çete şüphelisinin, 1998’de PKK üyeliğinden 12 yıl kesinleşmiş cezası varmış. 2003’te ‘Topluma Kazandırma Yasası’yla cezası 2 yıla indirilmiş daha sonra da doktorluğa geri dönmüş!”

“Topluma Kazandırma Yasası”, öyle mi?!

Neler gördük neler…

Savcıya tehdit videosunu izlemişsinizdir, memleketin kaç hâkimi, savcısı tehdit altında kim bilir?

“Yenidoğan Bebek Çetesi”nin, İddianame’de yer alan menfur faaliyetler dizisine ve sürece baktığımızda, konunun “şüpheli” listesindekilerden çok daha fazla kişiye uzanabileceğini görüyorsunuz.

“Nereye kadar giderse gitsin, ucu kimlere dokunursa dokunsun!” kalıbına müracaat etmenin tam vaktidir!

İnsan olan herkesin vicdanını isyan ettirecek bir “iddialar” dizisi bu…

İddianame’den çıkan sonuca göre, yeni doğanlarımızı koruyamıyoruz gözlerini para hırsı bürümüşlerden!

Bir de, politika kavgası yok mu, tam çıldırıyor insan!

Ortada, yeni doğan bebeklerimizin katledilmeleri gibi akıl almaz, kan donduran iddialar var ama tarafların taraftarları “O bu partiye yakın, bu bu partiye yakın!” kavgasında!

Vicdanlar kurumuş, varsa yoksa politika!..

ÖZEL OKUL, ÖZEL HASTANE! İYİ’LER ALINMASIN AMA!

Bebeklerimize yanıyoruz.

Memleketimizin düştüğü, düşürüldüğü hallere yanıyoruz.

Eğitim, sağlık işleri “özelleştirilince”, maalesef öğrenci de, hasta da “müşteri” oluyor!

İşlerini düzgün yapanlar var elbet ama, bu “özelleşme, özelleştirme” işlerine hep mesafeli olmuşumdur.

“Özelleştirme”nin Devlet’in sırtındaki yükü alacağı ve vatandaşa çok daha iyi hizmet gitmesini sağlayacağı söylenir hep ama sonuçlar hiç de öyle olmuyor.

Mesela…

“Sezaryenle doğum” meselesi!

Sayın Emine Erdoğan, “Sezaryen ile doğumları azaltmak için seferberlik başlatmalıyız!” demişti çeşitli vesilelerle.

“Dünya Sağlık Örgütü'nün zorunlu gerekçeler çerçevesinde ideal sezaryen oranını %15 olarak açıkladığı bir vasatta, Türkiye'de %53 olan sezaryen oranının alarm verici düzeyde olduğunu” vurgulamıştı.

Sayın Emine Erdoğan, “normal doğum kampanyası” faaliyetlerine hız kesmeden devam ediyor.

Bu ayın başında, Beştepe Millet Kongre ve Kültür Merkezi'nde 'Doğal Olan Normal Doğum” temalı toplantı vardı.

Sağlık Bakanı Kemal Memişoğlu ile Aile Bakanı Mahinur Özdemir Göktaş’ın da katıldığı toplantıda da, “Sezeryanla doğum”ların kabul edilebilir oranların çok çok üzerinde olduğuna vurgu yaptı, Sayın Erdoğan.

Sağlık Bakanı Kemal Memişoğlu da, desteklerinden dolayı Sayın Erdoğan’a teşekkür ettikten sonra şunları söyledi:

“Bilimsel veriler göstermektedir ki sezaryen doğum sonrası iyileşme sürecini uzatmakta, enfeksiyon riskini arttırmakta ve en önemlisi doğurganlık kapasitesini sınırlayarak anne adaylarını ileriki gebeliklerde daha fazla komplikasyonla karşı karşıya bırakmaktadır!”

Sayın Bakan’ın konuşmasında, “özel hastanelerle, devlet hastaneleri sezaryenle doğum” kıyaslaması yoktu ama Bakanlık verileri, özel hastanelerdeki sezaryenle doğum oranlarının çok daha yüksek olduğunu gösteriyor.

Bakalım; Sağlık Bakanlığı “denetimleri” arttıracakmış.

Umarım; “market denetimleri” gibi sonuçsuz kalmaz bu işler ve sezaryenle doğum rakamları iyice düşer.

Sadece ve sadece “mecbur kalınan” durumlarda bu yola başvurulur!..

Gereksiz Sezeryan uygulamaları da hakkıyla cezalandırılır!

Bunları yazarken…

Şöyle bir geriye döndüm:

Recep Akdağ, Sağlık Bakanı iken, özel hastanelerdeki sezaryen ile doğum oranlarının yüksekliğine dikkat çekmiş…

Özel hastanelerdeki doğumların yüzde 71’inin sezaryenle yapıldığına vurgu yapmış Sayın Bakan!

Bu oran devlet hastanelerinde ise yüzde 38 olarak kaydedilmiş!

Neredeyse iki katı!..

Bu nasıl oluyor da oluyor?

Özel hastanelerdeki sezaryen ile doğum oranının devlet hastanelerindeki oranı neredeyse ikiye katlamasının sebepleri nelerdir?

Bu oranlar, bugün ne noktadadır?

Sezaryan malûm; mecbur kalındığında uygulanması gereken bir yöntem; birçok “yan etkisi” var.

“Nüfus artış hızının varoluşsal tehdit oluşturacak derecede düştüğünün” bizzat Sayın Cumhurbaşkanı tarafından ilan edildiği bir süreçte, bu konunun üzerinde durmamak olur mu?

Evet, özel hastaneler!

İşlerini iyi yapan hastane sahipleri, özel hastane hekimleri, hemşireleri, diğer sağlık çalışanları lütfen alınmasınlar…

Bildiğim iyi özel hastaneler ve ekipler var ama…

Benim işaret ettiğim, “genel” tablo.

Kendimden bir şey ekliyor da değilim, bu tabloya!

En yetkili isimlerin “şikâyetlerini” aktarıyorum.

Çoğu durumda şikâyetten öteye gidemeyen yetkililerin!

YARGILAMALAR VE BOŞLUK HAVASI!

Bebeklerimize kıyıyorlar ve biz izliyoruz!..

Bir de yargılama boyutu var.

Şüpheliler, hüküm giyecek olurlarsa…

Sonuç ne olacak?

Ne kadar yatacaklar?

Bu soruya hukukçularımız tarafından verilen cevaplara baktığınızda, “Eyvah, eyvah!” diyorsunuz*

Eyvah eyvah!..

x

Memlekette bir “boşluk” havası var.

Bazı sözler veriliyor; şu yapılacak, bu yapılacak deniliyor…

Mesela…

“Fırsatçılara göz açtırılmayacak!” deniliyor yıllardır…

Amma velâkin, iktidarın en itibar ettiği kanallarda bile sık sık “Fırsatçılar, sürekli olarak her şeye zam yapıyor!” haberleri dikkat çekmekte.

Zincir marketler vurdukça vuruyormuş, enflasyon oranları düşmesine rağmen!..

Ne demek bu?

İktidar’ın bunlara gücü yetmiyor mu yani?

Fırsatçılara göz açtırılmayacak, fırsatçılara göz açtırılmayacak…

Eeee?

İktidara en yakın kanallar bile, bunların bugün de “çatır çatır” fırsatçılık yaptığını söylüyor.

Bu iş yıllardır böyle.

Niçin?

"Hal Yasası çıkartılacak!" diye yıllardır söz veriliyor ama bir türlü netice gelmiyor!

Niçin?

Kimler engelliyor?

İktidarın bir şeyleri izah etmekte iyice zorlandığı bu vasatta, muhalefet partileri de dökülüyor.

Ana Muhalefet Genel Başkanı’nın en büyük vaadi, iktidara geldikleri takdirde rakı fiyatlarına indirim yapmak!..

Diğer muhalefet partilerinin durumları da parlak değil.

Bundan dolayı da, araştırmalar en büyük seçmen grubunu “kararsızlarla, oy kullanmamayı düşünenlerin” oluşturduğunu ortaya koyuyor!

İktidarın ve muhalefetin tıkandığı, vatandaşın her iki taraftan da ümidini kestiği dönemlerde, devreye girmek için heveslenenler kimlerdir malûm!

“Siyaset Kurumu” denilen, bunların heveslerini kursaklarında bırakabilecek mi, bakalım!

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yirmidortsaathaber.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.
timbir - birlik haber ajansi