Türkiye’de muhalefet yok.
Bu durum da ülkeye büyük zararlar veriyor.
Rekabetin olduğu yerde heyecan vardır, ensesinde rakibin tehdidini görmeyen kendisini geliştiremez.
Heybetinden ve yenilmezliğinden dolayı dünyada “Korkunç Türk” olarak tanınan Rahmetli Pehlivanımız Koca Yusuf, kendisini zorlayacak rakip bulamamaktan şikâyetçiymiş, bilirsiniz.
Böyle bir rakip bulabilmek için taaa Amerikalara kadar gittiği söylenir.
Bir takımın 15 sezon üst üste şampiyon olduğu, rakiplerin daimi şampiyon karşısında tel tel döküldüğü bir lig, ne kadar tatsız olur değil mi?
Türkiye siyaseti uzun yıllardır bu tatsızlığı yaşıyor.
Rekabet olmadığı için de kalite düşüyor.
Vatandaşların büyük bölümü de, “beğendiği” parti bulamamasından dolayı, en az kötü (ehven-i şer) olduğunu düşündüğüne oy veriyor.
Özellikle muhalefet seçmeni, durumdan çok şikâyetçi.
Anamuhalefet’in durumları ortada;
seviye her geçen gün düşüyor.
Bülent Ecevit, Deniz Baykal, Kemal Kılıçdaroğlu, Özgür Özel.
Her biri, bir öncekinin çok gerisinde.
Çiçeği burnunda Genel Başkan Özgür Özel’in, CHP’li İstanbul Belediye Başkanı tarafından ne hallere düşürüldüğünü görüyorsunuz.
O Kürsü’de yaşananları mesela.
Genel Başkan olduktan sonra, İstanbul Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’nu ilk kez ziyaret ediyor Özgür Özel.
Basına kapalı görüşmenin ardından, gazetecilerin karşısına geçiyorlar.
Ekrem İmamoğlu, Genel Başkan edasında…
“Benim sayemde oradasınız!” der gibi…
Özgür Özel, yanında, ellerini nereye koyacağını bilemez halde, duruyor.
Görüntüyü sosyal medyadan tekrar izleyebilirsiniz; Ekrem İmamoğlu konuşurken, Kürsü’nün yan tarafında bekleyen Özgür Özel, ellerini bir yana götürüyor, sonra arkasına, sonra önüne, orada birleştiriyor.
Gözleri kararsız, nereye bakacağını bilemez halde, şaşkın..
“Hoş geldiniz sefalar getirdiniz!” diyen İmamoğlu, sözü misafirine vermiyor.
Protokol gereği, olması gereken, “Hoş geldiniz sefalar getirdiniz” dedikten sonra, sözü “Sayın Genel Başkan’a bıraktığını” ifade etmesi…
Böyle yapmıyor.
Orada “konu mankeni” gibi dikilen Özgür Özel, İmamoğlu’na doğru yanaşarak, “Ben de bir iki şey söyleyeyim” diyerek söz talep ediyor.
İmamoğlu, “Buyrun” diyerek müsaade edince, mikrofonu önüne doğru çekiyor ve bir iki lâf ediyor.
Bu sırada, İmamoğlu’nun geri çekilmediğini görüyoruz.
Görüntüleri sosyal medyadan bir kez daha izleyin lütfen, ne kadar “tuhaf” hallere düştüklerini iyice görün.
Sırtını örgüte dayamış parti, HDP’nin devamı DEM’in Eş Genel Başkanı, kendisini ziyaret eden Özgür Özel’e, “Size eş genel başkan diyesim geldi.” demişti kısa süre önce…
Ondan da öte bir durum; Ekrem İmamoğlu CHP’nin Birinci, Özgür Özel ise İkinci Genel Başkanı gibi, ya da CHP Genel Başkan Vekili gibi!..
Koca CHP’nin düşürüldüğü hallere bakın siz;
ilk Genel Başkan Atatürk, mezarında ters dönmüştür zannımca!..
Geçmişte bir “Masa” tecrübesi yaşanmıştı.
O masa da, ne “komik” bir masaydı.
Birbuçuk yıl boyunca toplandılar, toplandılar…
Milyonları, önemli şeyler konuşuyor, ülke meselelerini tartışıyor, ülkenin temel sıkıntılarına çözüm arıyormuş havalarıyla oyaladılar.
Sonunda ortaya çıktı ki, bütün muhabbet, “Kemal Kılıçdaroğlu aday yapılsın, yapılmasın!” muhabbetiymiş.
İşi uzattıkça uzatan da bu meseleymiş!
Direnen bir Sayın Akşener’miş, Kılıçdaroğlu diğerlerini taaa en baştan kendisine razı etmiş!..
Özellikle Meral Akşener, bir buçuk yıl boyunca gündemi meşgul eden masanın ne “komik” bir masa olduğunu her konuşmasında ortaya koyuyor.
“Niçin oturdunuz böylesine tuhaf bir masaya?” sorusunun cevabı yoksa da, “Masa’dan kalktım ve geri döndüm ya, işte bundan dolayı çok pişmanım. Şimdiki aklım olsaydı dönmezdim!” itirafı var.
Hatta, elini götürüp başını dövmek de var.
Keşke masaya geri dönmeseymiş…
Bir ara, Ersan Şen’i davet etmişti Sayın Akşener, masaya dönmeseydi “İyi Parti olarak Cumhurbaşkanı adayımız Ersan Hocamız!” da diyebilirdi!
Söylemine bakılırsa, Meral Akşener yerel seçime “tek başına” girecek ve boyunun ölçüsünü tam olarak alacak.
Bu olabilir mi?
Bilemem!..
İki buçuk ay kadar önce, CHP’nin ağır isimlerinden Gürsel Tekin, “Masa partilerinin temsilcileri ile bir araya gelip duruyoruz. İstanbul İttifakı tamam, hepsi kabul ediyor!” yollu açıklamalar yapmıştı.
Geçenlerde İyi Parti’den istifa eden, sonra geri dönen İbrahim Özkan adlı İBB İyi Parti Grup Başkanvekili de benzeri şeyler söyledi.
İyi Parti İstanbul İl Başkanı’nın bilgisi dahilinde görüşüyorlarmış, masa partilerinin temsilcileriyle.
İyi Parti İstanbul İl Başkanı, elbette Genel Başkan’ı Meral Akşener’den gizli işler yapacak değil.
Demek oluyor ki…
“Arka kapı diplomasisi”, ve “pazarlıkları” devam ediyor.
Doğrusu, “pazarlıklar” siyasetin doğasında var.
Hiçbir parti “Ben hiçbir konuda pazarlık yapmadım, yapmam da!” diyemez.
Dese de inandırıcı olmaz.
X
Aslına bakarsanız, yazının başında ifade ettiğim “muhalefetsizlik” tablosunun aşılması ve Türkiye siyasetinin renklenmesi, çözüm üretir hale gelmesi için, “farklı” bir oluşuma ihtiyaç var.
Bugünkü muhalefet partilerinin hiçbiri, vatandaşa ümit vermiyor.
İyi Parti, Sayın Akşener, bu boşluğu görmüş olabilir.
Olabilir de, oradan böyle bir şey çıkar mı?
Sayın Akşener, kendisini “Merhum Abdülhamit’i deviren İttihatçılar” noktasında konumlandırdı.
CHP’nin “inhisar” alanına daldı, oradan bir şeyler çıkartmaya uğraştı.
Anamuhalefet olmaya uğraştı.
Kendisi, “Beyaz Türkler” denilen yapının nasıl bir yapı olduğunu, “Yalı” günlerinden çok iyi bilir!
O “Yalı”da kendisini dışlayanlar, başka yerlerde siyaset yapsalar da…
Sonuçta, “Beyaz Türkler”di.
Sayın Akşener, hiç merak buyurmasın, kendisine o bakış hiç değişmedi.
Sonuç olarak….
CHP’den kopanlar CHP’ye dönecektir.
Sayın Akşener’in, bugüne kadarki söylem ve politikaları da, CHP’nin oy alamayacağı kesimleri kendisinden uzaklaştırmıştır.
Sayın Genel Başkan, “Beykoz”daki çizgisinde dursaydı, yeni bir yol açabilirdi.
O çizgiye dönerse, açabilir mi, bilemem.
Siyaset bu, belli olmaz.
“Beykoz da ne demek?” diye soracak olursanız…
Sayın Akşener, karşılaştığımızda “Ben hâlâ Beykoz’dayım, ama sen orada değilsin!” demişti.
Eski Aile Dostları için güzel anlamı olan bir Semt.
“Vefa” kadar güzel bir semt.